29. Bölüm 🦠

7.9K 874 66
                                    


Yemeğimi bitirip sınıfa yeniden döndüğümde düşüncelerim tamamen yok olmuştu. Yazılılardan kalanları okuyup ders için notlar aldım. Sonra kütüphaneyi düzenleyip okunacak kitaplar çıkardım ve kendim de birkaç kitap okudum.
Hava kararırken dahi farkında olmadan devam etmiştim ve kapı iki kere tıklatılığında irkildim. Bakışlarım gelen kişiye çevrildiğinde Sarp elinde tabldotla bana bakıyordu.

"Akşam yemeği?"

Sorusu ile kaşları kalkarken akşam yemeğini çoktan unuttuğumu fark ettim.

"İnanmıyorum o kadar oldu mu?"

Hızla saatime baktım. Evet o kadar olmuştu. Kitaplara dalıp gittiğim için geçen vaktin farkına varamamıştım. Ayağa kalktım o da bana doğru gelmeye başladı. Elindeki tepsiyi masama bıraktığında karşımdaki sıraya geçti ve ben de onunla birlikte oturdum.

"Biraz bekledim ama gelmeyince sınıfının ışığının yanık olduğunu gördüm. Dedim herhalde cesur kız yemek yemeyi unuttu."

Gülümseyerek kaşığı elime aldım.

"Dalmışım. Yalnız başıma onca vakit geçirdikten sonra eve giresim gelmedi. Okul da güvenli olunca çıkmadım dışarı."

"Haklısın. Bakma bize karantina yoktu ama biz de sizsiz çok sıkıldık. Dört gün neredeyse geçmek bilmedi."

Gülümseyerek çorbadan içmeye başladığımda "Esma'dan sonra kimse eskisi gibi değil artık," dedi.
Ağzıma götürdüğüm kaşıkla öylece kaldım. Boğazım düğümlenmişti yine. Ağır bir hüzünle nefes aldım. Unutuyormuşum gibi olsa da taptazeydi. Ne zaman adını duysam acısı kendini ince bir sızı şeklinde hissettiriyordu. Ona dair herhangi bir şey canımı o kadar çok yakıyordu ki bunca zaman boyunca kendim dışında üzüldüğüm nadir kişilerden biriydi.

"Özellikle yüzbaşı bambaşka biri gibi," diye devam etti Sarp. "Gerçi onu çok tanımışlığım yok ama. Öyle hissediyorum. Tabii onu da anlamak lazım, duyduğum kadarıyla kızı gibi seviyormuş Esma'yı. Değişmesi ve farklı biri gibi olması çok normal."

Kaşığım çorbanın içine girerken ayağa kalkan Sarp'a baktım. Camdan dışarı bakıyordu. Kolları önünde bağlı ve kaşları hafifçe çatıktı.

"Ne zaman bitecek bu cehennem?"

İlk defa ben de onunla birlikte sordum bu soruyu kendime. Ne zaman bitecek? Gün geçtikçe can yakma seviyesini yükseltiyordu olaylar. Alışmışız gibi olsa da asla alışılmayacak ender bir felaketti. İki aydır bir kere bile ulaşım sağlayamadığım ailem, hayatım, birçok şey... Tek bir oda içine sıkışmış hayatta kalmaya çalışıyordum. Ne günler güzel yeni bir şey getiriyor ne de dışarıdan bir yardım geliyordu.

İçtiğim tek kaşık çorba karnımı tıka basa doldurduğunda daha fazla yiyemediğimi düşündüğüm için tepsiyi kenara çektim ve öylece durmaya devam ettim. Neden sonra ben de ayağa kalkıp Sarp'ın yanında camdan dışarı baktım. Akşam yemeğinden arta kalanlar toplanıyor, kasabalı için tatlılar dağıtılıyordu. Semaverde demlenen çaylar teker teker dağıtılırken neden kimsenin bizi ziyaret etmediğini düşünüyordum. Karantinada da olsak neden devlet büyükleri bizi rahatlatacak bir şey yapmıyordu? Vebalı gibi kaderimize terk edilmişlik niyeydi? Hepimizin ölmemizi mi bekliyorlardı?

Dakikalar saatlere döndüğünde Sarp tepsilerle birlikte gitmişti bile. Bense hâlâ dışarıdaki kalabalığı seyrediyordum. Kasabalı kızlar önce söz vermişler sonra aileleri izin vermediği için bende kalma fikrini iptal etmişlerdi. En azından bu gece için reddetmişlerdi ancak belki daha sonra kalırdık bilemiyorum.

Batan güneş yerine ayı gönderirken yıldızlar yavaşça gülümsemeye başlamıştı. Tüm bu yerde gülümseyebilen tek şey yıldızları sanırım. Onlara baktıkça dışarıda bir hayatın var olduğunu düşünüyor biraz olsun rahatlıyordum.

SALGINWhere stories live. Discover now