48. Bölüm 🦠

6.3K 746 30
                                    


Ertesi sabah kasabada bir kargaşa hakimdi. Herkes telaşla birini arayan birkaç kişinin başına üşüşmüş konuşmaya çalışıyorlardı.

"Ne demek kim olduğunu bilmiyorsunuz? Kasabadaki tek öğretmen bizim kızımızdı. Bizi oyalamayı bırak da kenara çekil hemen."

"Beyefendi bakın evet bir öğretmen entegre oldu ama şu an karantinada ve ona ulaşmanız imkansız."

"Kimse yok mu! Bize kızımızı gösterecek kimse yok mu!"

"Sizin sağlığınız için efendim. Kızınızı görmeniz şu an için uygun değil. Lütfen bize itimat edin."

"Umrumda falan değil sağlık. Ben kızımı görmek istiyorum o kadar!"

"Ablacığım anlıyorum ama şimdi biraz bekleyin siz biz size haber vereceğiz."

"Ya hu sen Türkçe anlamıyor musun? Ne haberi ne beklemesi? Benim kızım burada öğretmen. Kızımdan haber alamıyorum. Telefonunu açmıyor. Karantina dediniz karantina bitti. Virüs dediniz hepsi geçti denildi. Ben yine niye kızıma ulaşamıyorum? Zaten iki aydır tek kelime etmediniz? Çekil önümüzden!"

Dört kişi meydanın girişindeki bariyerde çığlık çığlığa bağırırken basın mensuplarından başlayarak tüm kasaba halkı ve askerler onları tutmaya çalışıyorlardı.

"Hilal benim kızım. Kızımı görmek istiyorum! Bana kızımı verin. Zaten hep bu kasabada oldu ne olduysa. Olmaz olsaydı öğretmen falan. Atanmaz olaydı bu kuytu köşeye. Kızımı gösterin bana hemen. Hilal! Biz geldik yavrum Hilal!"

Annenim feryadı herkesin gözlerini doldursa da kimse onu da tehlikeye atmak istemiyordu. İçeridekiler yeterince risk almışken onları da feda etmek istemiyorlardı. Durdurabildikleri kadar, engel olabildikleri kadar mücadele ediyorlardı. Lakin bu pek de mümkün gibi değildi artık çünkü annem ağlamaktan harap olmuş hüzünden üstünü başını yırtar hale gelmişti.

"Bana kızımı verin! Yavrumu verin bana! Onu almak götürmek istiyorum! Emanetinizi geri verin bize!"

"Hanımefendi bakın, bu virüs çok etkili ve havadan bile bulaşma riski var. Lütfen sakin olun ve geri çekilin."

Onbaşı tüm gücüyle onları durdurmaya çalışsa da yeterli olamamıştı. Ailem son raddelerine gelmişlerdi ve ne yapıp edip içeriye girmenin bir yolunu bulacaklardı. Onları biraz daha tutmak onbaşının aleyhine olurdu.

"Ne olursa olsun ablamı görmek istiyoruz. Siz de insansınız. Bizi anlayın. Hem bilerek böyle müdahalede bulunuyorsunuz değil mi? Kesin ablama bir şey oldu. Karantina kalkmasına rağmen ne bu engel?"

Kardeşim sinirle bariyeri aştığında annem ve babam da içeri girmiş oldu. Kasabalı artık önlerini alamadıkları bu insanları serbest bırakmışken askeri telsizden bir anons geçildi.

"Hilal öğretmenin ailesi içeri geliyor. Tamam."

Çadırın içinde duran Bera telsizden gelen haberle ayağa kalktığında, hemen yanında duran Toprak ve Sarp telaşlanmışlardı.

"Ne yapacağız? Onlara ne diyeceğiz?"

Sarp endişe ile Toprak'a baktığında Bera telsizi cebine koydu ve benden tarafa baktı. Aramızda saydam bir perde olsa da fersah fersah uzaktık sanki.

"Onlarla ben ilgilenirim. Siz olduğunuz yerde kalın."

Bera'nın yönlendirmesi ile Toprak ve Sarp oldukları yerde dururken içeri önce annem sonra da babam girdi. Kardeşlerime izin verilmese de beni görmeleri ile yere yığılan ailem herkesin derin bir hüzne boğulmasına neden olmuşlardı.

SALGINOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz