14. Bölüm 🦠

11.3K 1.1K 124
                                    





Öğle arası geldiğinde kasabanın yarısını gezmiş, toplayacağımı hayal ettiğimden daha çok öğrenci toplamıştım. Geri dönüp okula geldiğimde ise neredeyse her yerin tertemiz olduğunu gördüm. Molozlar kaldırılmış, kırık camlar yenisi ile değiştirilmiş, is izleri boyanmış ve bahçesi elden geçirilip yeni çiçeklerle süslenmişti. Türk bayrağı yenisi ile değiştirilip kırmızına kırmızı eklenip masmavi gökyüzünde özgürce dalgalanmaya devam ediyordu.

Mutlulukla okula bakarken tüm askerler okul bahçesinde buldukları yere oturmuş dağıtılan yemekten yerken uzaktan onları izlemeye başladım. Bunca sıkıntıdan sonra nihayet kendilerine iç açan bir iş buldukları için mutlu görünüyorlardı. Okulu temizlemek düzenlemek onlara da iyi gelmişti anlaşılan.

Böylesi iyi niyetli insanların bu kadar acı bir olayı yaşamalarını hiç istemezdim. Sivil halk olarak askere güveniyorduk ancak onların da bizden farklı yoktu. Hiçbiri işte bu tecrübelidir diyebileceğim yaşta bile değildi. Hepsi gencecikti. Ortalıkta gezinip, askerlerinin yemek alıp almadığını tek tek kontrol eden Bera dahil.

Onu çok seviyorlardı.

Esasen bu sevmekten öte, değer vermekti. Ondan korkmuyorlar ama saygı duyuyorlardı. Hani askeriyede olan ast üst kavramı var ya o yoktu işte. Saygı duyuyorlar ancak bunu içlerinden gelerek, isteyerek yapıyorlardı. Bu dışarıdan o kadar belli oluyordu ki. Yanlarından ayrılırken ve uzaklaşırken bile uzun bir süre arkasından bakıyorlardı.

Bunu nasıl başarıyordu bilmiyorum ama Bera'nın insanlar üzerinde tuhaf bir etkisi vardı. Mizahi yönü bir yana insanlar ona gerçekten güveniyordu. Aslında şayıştırdığım onca palavranın yanında insanların sadece onu görerek ikna olduğuna emindin. Bunu ona diyemedim ama kabul etmesem bile ben de ona güveniyordum. O olmasa bu kasabada böyle bir felaketin içinde yok olup giderdim.

Gözlerim onun üzerindeyken bir kere bile tebessüm ettiğine şahit olmadım. Oysaki benim yanımda daima gülümsüyordu. Belki de bir kız olduğum içindi diyeceğim ama sivillerden kız olanlara da aynı mesafeyi uyguluyordu. Sanki içindeki çocuğunu sadece bana gösteriyor gibiydi.

Bu beni özel hissettirse de nedenini sorgulamadan edemiyordum.

Neden?

Çok tanımıyorduk birbirimizi ve öyle ahım şahım bir güzelliğim de yoktu.

Peki neden? Neden kendini bana açmayı seçti? Benim diğerlerinden ne farkım var?

Ona bakmaya devam ederken bana dokunan biri olunca hızla bakışlarımı yere indirdim.

"Hilal abla."

Bu tatlı sesi tanıyordum. Esma'yı görmemle göğsümde bağladığım kollarımı indirmem bir oldu.

"Esma, canım nasılsın?"

Onun boyuna ulaşmak için çömeldiğimde saçlarının yine birbirine girdiği gördüm. Elimle tek tek düzeltmeye başladığımda "Babamın yaptığı saçlar hep bozuluyor," dedi. "Ama yine de onun yapmasını istiyorum. Babam saçlarımı hiç acıtmadan tarıyor biliyor musun Hilal abla. Hatta bir keresinde bana prenseslerin saçı gibi demişti. Ben birazcık prensesim o yüzden."

İçimden gelen gülüşü bastırmak adına kendimi sıksam da dudaklarıma yayılan tebessüme engel olamamıştım. Bera'nın Esma'nın saçlarını bağlarkenki halini düşünemiyordum ama eminim ki yapıyordu. Bunu severek ve isteyerek yaptığına da emindim.

Esma'nın saçını düzenlemem bitince ayağa kalktım. O anda Esma da bağırdı.

"Baba!"

Onun bağırışı ile daha önce fark etmediğim ve bize doğru dönen Bera'nın gözleri bana odaklandı. Ben zaten ona bakıyordum. Kollarını belinde bağlamış, gerçek bir yüzbaşı gibi askerleri ile ilgilenirken kızı da ona doğru koşuyordu. Böyle güzel bir manzarayı kaç kere görebilirim ki?

SALGINWhere stories live. Discover now