36. Bölüm 🦠

7K 869 83
                                    



Sınıfın içine sıkışıp kalmıştık ve bizi kimse kurtarmaya gelmiyordu. Bir başımıza ölümü beklerken daha önce hiç bu kadar kapana kısılmış hissetmemiştim. Şayet bu bir cezaysa çok işe yaramıştı. Tek başıma olsam yapacağım birçok şey vardı ancak şimdi bir sınıf dolusu masum çocukla birlikte ölümü beklemekten başka bir çarem yoktu.

Korku dolu dakikalar uzayıp giderken koridorda bağırışlar da çoğaldı. Sahte kahkahalar her yeri kaplarken ellerimle kulaklarımı kapattım. Duymak istemiyordum. Buraya geldiğimden beri en nefret ettiğim ses kahkaha sesi olmuştu. Artık gülmekten tiksiniyordum. Gözlerimi de kapattığımda kahkaha sesi beynimin içinde yankılanmaya başladı. Binlerce oda varmış da oradan oraya geçiyormuş gibi sürekli tekrar ediyordu.

Benimle birlikte tüm öğrencilerim de kulaklarını kapattığında bir gülüşün nasıl bir insanı iğrendirdiğini düşünüyordum. Eskiden olsa biri güldüğünde ben de güler ya da eğlenirdim en azından. Şimdiyse dehşet ve korkudan başkasını vermiyordu.

Titremeye başladığımda kapı daha fazla zorlandı. Üst üste dizdiğimiz masalardan en yukarıdaki devrildiğinde sınıf içinde bir çığlık daha koptu.

"Öğretmenim giriyorlar! İçeri girecekler!"

"Sakın yerinizden ayrılmayın. Çığlık da atmayın. Sessiz olun!"

"Öğretmenim çok korkuyorum."

"Korkmayın çocuklar ben buradayım. Sadece sessiz durun olur mu?"

Onları yatıştırmaya çalışsam da kendim bayılmak üzereydim. Korkunun en kötüsü de elinizden bir şey gelmediği andır. Çaresizce köşeye sıkıştığımız bu anda gözlerimden akan yaşa hakim olamıyordum.

Neredesin ki?

Tam bu cehennem ateşinin ortasında beni yapayalnız bırakıp neden gittin ki?

Her ne olursa olsun gitmemeliydin. Bilmiyor musun burası ölüm çukuru. Her ne olursa olsun bizi yalnız bırakmamalıydın.

Neredesin Bera? Beni bırakıp nereye gittin?

"Öğretmenim! Öğretmenim geri çekilin!"

Fehmi kolumdan tutup beni çektiğinde zaten çürük olan kapıda bir ayak darbesi ile kocaman bir delik açıldı. Delikten içeri gönderilen iki kol da kanlıydı. Parmaklarından bir bölümü koparılmış olsa da hâlâ daha ısırılacak bir şey arıyor gibilerdi.

"Defolun! Gidin buradan! Sizi pis mahluklar!"

Fehmi bulduğu herhangi bir şeyi o delikten dışarı atıyordu. Birkaçı onlardan birine isabet ettiğinde daha çok güldüler. Gülmeleri kötüye işaretti çünkü bu onları hırslandırıyordu. Kahkahaları başımı döndürürken boğuluyor gibiydim. Deprem, yangın ya da herhangi bir felaket anı için eğitim almıştım ama bunun gibi bir şeyle karşılaşacağım aklımın ucuna bile gelmezdi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Öğrencilerimin korku dolu bakışları ben ne yaparsam onu yapmaları onları kurtaramayacak olma korkusu ve yalnızlık hissi. Hepsi birlikte delirmemek için kendimi zor tutuyordum. Bir delik daha açtıklarında birden fazla kolla içeriye ulaşmaya çalışıyorlardı.

Kendimi kaybetmişçesine yerde iki büklüm öylece şoka girmişken birçok cümle yankılandı zihnimde. Ve çoğu eski görüntü filizlendi gözümün önünde.

"Ah, afedersiniz. Hemen kendimi tanıtayım. Ben Bera yüzbaşı, yirmi yedi yaşındayım ve..."

"Miniğim senin adın ne bakalım?"

"Esma."

"Sadece seni gördüğümde elimde olmadan gülümsüyorum. Nedeni yok yani, bu sanki hoş bir koku ile başının dönmesi gibi. Bir açıklaması yok."

SALGINWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu