21. Bölüm 🦠

8.6K 954 65
                                    



Elimdeki telsizi sıkıca tutarken sırtımı duvara yaslayıp dizlerimi de karnıma çekmiştim. Bir süre bekledim. On dakika gibi bir süre sonunda konuşanlar başladı.

"Cenaze işlemleri için kasaba imamını davet edin. İlaçlamalar yapılsın, cesetleri incelemek için geleceğim. Tamam."

"Emredersiniz komutanım! Tamam."

Sesi her ne söylerse söylesin dudaklarımda tatlı bir tebessüm oluştururken tüm kelimelerini can kulağıyla dinliyordum. Canlı değildi tonu. Belli etmemeye çalışan kırgın bir insan vardı ardında. Bunu anlayabiliyordum çünkü Bera'yı tanıyordum.

"Sokağa çıkma yasağı boyunca gıda sorunu yaşamamak adına yüz adet koli hazırlanmıştır. Emrinizi beklemekteyiz komutanım. Tamam."

"Gıda kolilerinin dağıtımına akşam altı itibari ile başlayın. Tamam. Dağıtım esnasında yanınızda olacağım. Tamam."

Saatin kaç olduğunu görmek için hızla bileğime baktım. Acaba benim kapıma da kendi gelir miydi ki? Derin bir nefes alıp kapıya baktım. Daha iki saatten fazla vardı ama yine de tarifsiz bir beklenti içine girmiştim bile. Bizzat kendi gelirse onu görebilirdim ve belki de birkaç cümle söyleme imkanı bulurdum. Bu sefer ben ona üzülmemesini söyleyecektim. Bu sefer ben onu cesaretlendirecektim. Ve eğer isterse Esma'ya da bakabilirdim.

"Cenaze işlemleri sırasında ailelerin çok kalabalık olmamasına dikkat edin. Özellikle içme suyunun bulunduğu çeşmelerin musluklarını kırıp iptal edin. Tamam."

"Erlerden oluşan beş kişiyi çeşmeleri iptal etmek için görevlendirdik komutanım. Tamam."

"Okul ve çevresindeki tüm evleri gezip hasta var mı diye bakın. Özellikle merhumların akrabaları ile iletişe geçin. Tamam."

"Sağlıkçılarla iletişime geçtik komutanım. Her merhum yakını özel olarak teste tâbi tutulacaklar. Tamam."

Bir süre böyle emirler gelmeye devam etti. Sonrasında ise konuşmalar kesildiğinde ben de hattı kapattım ve onun güvenini sarsmamak için dinleme işini sonlandırdım. Sesini duyduğum için ve çok iyi anlayamasam da ne ile meşgul olduğunu anladığım için mutluydum. Her zamanki gibi meşguldü. Başını kaldıramayacak kadar işi vardı ve böyle bir durumda kendime itiraf edemediğim şekliyle onu özlüyor olmam aptalca hissettiriyordu. Aptaldan ziyade ona bir şekilde yük olma korkusu yaşıyordum. Gerçekten de Bera rüzgarına kapılmış kuru bir yaprak gibiydim. Hem bundan şikayetçi değildim hem de savrulmayı bile göze alacak kadar durumdan memnundum.

Son düşüncem ile başımı iki yana sallayıp hafifçe yüzüme vurdum.

"Kendine gel Hilal! İdealist düşüncelerin nereye gitti yine? Sen bir öğretmensin. Buraya ne için geldiğini unutma!"

Yumruklarımı iki yanımda sıkıp kaşlarını çattım.

"Ben bir öğretmenim, evet!"

Şimdi Bera'yı değil ölen insanların öğrencilerimden tanıdığı var mı yok mu onu düşünmeliydim. Eğer varsa onlarla özel olarak ilgilenmek durumunda kalacaktım. Ayrıca o dede... bir kere da hüzne boğulduğumda telsizi göremeyeceğim bir yere koyup kağıt kalem alarak yarınki ders için hazırlık yapmaya başladım. Evet sokağa çıkma yasağı olabilirdi ama bu okulun açılmayacağı anlamına gelmiyordu. En azından öğrencilerime ödev verebilirdim.

Kendimi derslere odakladığım zaman içinde vaktin ne kadar hızlı geçtiğinin farkında bile değildim. Tek tek hazırladığım ödevler her bir öğrencinin yaşına uygundu. Küçükten büyüğe hiçbirini atlamadan özenle hazırlamıştım. Arada kafalarını dağıtmaları ve buradan başka bir dünya olduğunu da hatırlamaları için farklı görevler de yüklemiştim.

SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin