24. Bölüm 🦠

8K 930 239
                                    



Bir gecelik bir arada bile yapacağımız gösteriyi düşünmekten uyuyamamıştık. Kendi gösterim için sekiz tane kasabalı genç kız seçmiş ve tek tek evlerine gidip ailelerinden izin almıştım. Onlara gösterinin içeriğinden bahsedip kızlarla görüşmek için evime davet etmiştim. O yüzden dün akşam hava karardıktan hemen sonra sekiz kızla birlikte evimde kalmıştık. Sadece ben değildim bu ayarlamayı yapan, sağlıkçılar ve diğer kadınlar da gizli gizli hazırlıklar yapmışlardı.

Kızlarla birlikte prova yaptıktan sonra evimin tek geniş odasına yer yatakları serip yan yana uyumuştuk. Gerçi benim pek uyuduğum söylenemezdi ama yine de dinlenmiştim.

Sabah olduğunda erkenden çıkmıştık evden. Askerler antrenman yaparken bile kendisini izlemeyen genç kızların yokluğunu fark edip sağa sola bakınıyorlardı. Bu biraz dikkat çekince kendi aramızda birkaç kişiye ortalıkta gezinme görevi verdik. Kimisi askerlerin yanında, kimisi çarşı alanında kimisi de sokaklarda geziniyordu. Maksat askerler şüphelenmesin ve her şeyin normal olduğunu düşünsün diye.

Lakin az kala bu plan da elimizde patlıyordu. Aynı yerden altı kere geçen bir topluluk askerlerin dikkatini çekmişti ki hepsini alıp çadıra götürmüşlerdi. Gerekli sorgulamadan sonra salınsalar da şer verip sır vermemişlerdi. Sonuçta Bera gibi bir yüzbaşı varken basit planlar pek de işe yaramıyordu işte. Ona rağmen arka planda hazırlıklar hız kesmeden devam ediyordu.

Okul vakti dersi yapıp öğrencilerimle birlikte gösteri için çiçekler yapmaya başladık. Geçen senelerden kalma renkli kağıtlardan güller ve çeşitli süslemeler yaparken bir yandan camdan aşağıdaki durumu gözetliyordum. Şimdilik hiçbir bozukluk yoktu.

"Öğretmenim keşke eğlence çocuklara da olsaydı. Biz de görmek isterdik."

Öğrencilerimden biri bunu söylediğinde aslında onların da ihtiyacı olduğunu düşündüm.

"Merak etmeyin ben de sizin için bir eğlence düzenlerim. Şimdilik sadece büyüklere tamam mı? Ama siz yine de bize yardım edin lütfen. Sizin eğlenceniz için de büyüklerden yardım isteyeceğim."

Öğrencilerim büyük bir sevinçle bana yardım etmeye devam ederken saatin öğleye yaklaştığını fark ettim. Dün Nezihe Hanım en son ihtiyaç listesi yapmak için hepimizin kendisine uğramamızı söylemişti ve sanırım okuldan dolayı bir ben kalmıştım.

"Peki öğretmenim askerlerin haberi yok mu şimdi?"

"Yok," dedim başımı iki yana sallayarak.

"Yüzbaşının da mı yok?"

"Onun da."

"Ama ya kızarsa?"

"Sakin olun çocuklar, Bera yüzbaşı sinirli biri değildir."

"Ama ben ondan çok korkuyorum," dedi bir öğrencim sanki titriyormuş gibi yaparak.

Gülümseyerek başımı iki yana salladım. Bera belki de dışarıdan öyle görünüyordu bilmiyordum. Bana gösterdiği yüzünü herkese göstermediği için çocuklar bile ondan korkuyordu.

Olulu erkenden tatil edip işlerimi yapmaya koyulduğumda çok heyecanlıydım. Gösterinin hazırlanacağı yer okulun arkasındaki geniş arsaydı. Sıcak havaya rağmen herkes harıl harıl çalışıyordu. Salgının yayıldığı ilk günden bu yana tek bir gün mutluluk yüzü görmeyen insanların öyle canhıraş çalıştığını görünce ben de çok mutlu oluyordum. Artık dikkatli verdikleri tek şey yeni bir vaka ya da feryat eden kasabalı değildi. Üzerimdeki geniş askeri yeşil gömleğimin bileklerini birkaç defa katladım ve siyah dar paça pantolonumun üstüne de beyaz önlüğümü giydim. Askeri birliğin yakınına fazla yaklaşmadan gizlice sandalye, masa, perde gibi eşyaları dikkatle götürmeye devam diyorduk. Her şeyi o kadar dikkatle yapıyorduk ki bir asker bile fark etse Bera'ya söyleyeceğini biliyorduk. O öğrenirse de zaten tüm sürpriz biterdi. Hatta kimse kimseyle konuşmamaya çalışıyor, toplu bir yerde bulunmuyor, aynı işi farklı şekilde yapmaya çalışıyorduk. Sokaklarda çok kişi yoktu bu yüzden. Kadınlar yemek hazırlığına girişmiş belki bazı evlerde toplanıp börekler, pastalar ve daha birçok çeşit yapmaya başlamışlardı.

SALGINWhere stories live. Discover now