41. Bölüm 🦠

7.1K 885 193
                                    



Geçen üç günün ardından yeniden toparlandığımda okulu bir kez daha açmıştım. Özel kuvvetler bize birçok konuda yardımcı olurken hayat çok çok daha iyi bir hale gelmişti. Her gün kasabaya gelen muhabirler bizimle röportaj yaparken internet ve şebekeler de kullanıma açılmıştı. Kasabayı bırakanlarla birlikte burada hayatına devam etmek isteyenler de vardı. Bu yüzden sağlık ve eğitim olduğu gibi devam ediyordu. Bana bir emir gelene kadar ben de okulu açık tutuyordum.

Annem babam ve ailemin geri kalan üyeleri ile uzun uzun çok ama çok uzun bir konuşmanın azarlama, bağırış, haykırış, öğretmenliği bırakma tehditleri ve sonrasında sevgi ve özlem dolu cümlelerle birlikte son bulmasıyla savaştan çıkmış gibiydim. Neyse ki tatlıya bağlanmıştı da kurtarmıştım işi. Yoksa mesleğimin ilk aylarında istifa etmek durumunda kalacaktım. Ailem o kadar merak etmişlerdi ki beni defalarca karantinayı delmek istemişler ancak askerler onları durdurmuş. Benden haber alamayan annem birkaç defa hastaneye kaldırılmış, babam ve kardeşlerim de çok üzülmüşler. İyi olmamla her şey çözülmüş değildi. Onlar hâlâ bırakıp gelmemi istiyorlardı ancak atanamam o kadar zor olmuştu ki bırakıp gitmek istemiyordum. Üstelik şimdi güvendeydim.

Kollarımdaki yazılı kağıtları ile esen rüzgarın tenimi okşamasını en derinimde hissederek okula giderken sağlıkçılara selam vermeyi ihmal etmedim. Hepsi kasabalıyı teste tabi tutuyor, tamamen sağlıklı olanlar tahliye için hazırlanıyordu. Bize sıra gelene dek hayatımıza olduğu gibi devam ediyorduk. Önceliğin kasabalıya verilmesini bizzat ben istemiştim. Öğrencilerimin de aynı şekilde sağlıklı olması en çok istediğim şeylerden biriydi. Ben bir gün buradan gidecektim ancak onlar burada kalacaklardı. Yaşam alanlarının bir enkaz olmasını istemiyordum. Hep birlikte hızlıca düzeltmenin peşindeydim.

Sınıfa girdiğimde tüm öğrencilerim ellerindeki çiçekleri havaya kaldırdı.

"Öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim."

"Seni çok seviyoruz öğretmenim!"

"İyi ki varsın öğretmenim!"

Kimin çiçeği solmuş, kimi çamurlu olarak getirmiş, kimi de çok sıkmaktan iyice ezmişti ama içerisi abartısız bir şekilde çiçek gibi kokuyordu. Yabani çiçeklerin o kışkırtıcı kokusu burnuma dolarken gülümsemeye devam ediyordum. Tek tek sıraların arasında dolaşıp ellerinden çiçekleri aldığımda dünyalar onların oluyordu. Tek bir çiçek için dünyaları kazanan bu masumların varlığına şahit olduğum için kendimi çok şanslı hissediyordum. Zaten eğer çocuklar olmasaydı ben burada hayatta kalamazdım. Onların bakışlarındaki parıltıydı beni ayakta tutan yegane şey.

Ben çiçekleri toplamaya devam ederken kapı çaldı. İçeri heyecanla giren Sarp "Duydun mu Hilal, eski askeri birlik yeniden bölgeye sevk edilmiş. Geri gönderilmişler. Bizimkiler yeniden geliyor," diye bağırdı.

Damarlarımdaki kan bir anda yüzüme sıçradı sanki. Tüm bedenimi ılık bir his çepeçevre sardığında kalbim titredi.

Öğrencilerimden birçoğu o askerlerle içli dışlı oldukları için sevinçle yerlerinden kalkıp sınıftan çıkmışlardı bile. Sarp da sevincinden onlarla birlikte çıktığında ellerimde çiçeklerle öylece kalakalmıştım.

Ne Sarp'a ne öğrencilerime tek kelime edecek değildim zira hepimiz hayata tutunmak için sebepler arayan zavallılara dönmüştük. Dersin bölünmesi ve geri kalan hiçbir şey önemli gelmiyordu gözümüzde.

Demek geri gönderilmişlerdi...

Geliyor öyle mi? O geliyor.

Bir adım öne, bir adım geriye attığımda yüzümde hiçbir ifade yoktu. Bunca zaman onu ölesiye özlerken şimdi neden hissizdim? Gerçi içimdeki yangın her santimimi kaplamıştı lakin sadece olduğum yerde duruyordum o kadar.

SALGINWhere stories live. Discover now