43. Bölüm 🦠

7K 834 302
                                    



Kahvaltıdan sonra derse girmiş öğrencilerimle birlikte biraz olsun sinirimi yatıştırmıştım. Eğlenceli saatlerden sonra yarın için ödev verip günü bitirmiştik. Okul çıkışı elimdeki yazılı kağıtları ile yürürken önüme koşarak gelen onbaşı nefes nefese şapkasını çıkararak durdu. Biraz ürksem de onbaşıyı tanıdığım için hemen sakinleştim. Gülerek bana bakarken kaşlarımı ne oldu dercesine kaldırdım.

"Şey öğretmen hanım bir yere gitmeniz gerekiyor da. Ben size haber vermek için. Hoh. Koştum biraz."

"Bir yere mi?"

"He."

"Nereye?"

"Ben sizi götüreceğim eğer gelmek isterseniz."

"Tamam ama neden gideceğim o yere? Bu biraz sıkıntılı değil mi?"

"Öğretmenim benden duymuş olmayın ama yüzbaşı da orada olacak. Benden duymuş gibi olmayın ama sürpriz olmasını istiyor gibi görünüyordu. Yine benden benden duymuş gibi olmayın da baya bi heyecanlı."

Onun varlığını duymamla belli belirsiz gülümsemem bir oldu. O varsa giderdim elbette. Ama o kadar istekli gibi görmek istemedim ve bakışlarımı yana çevirip "Demek öyle. O da hep ayağına çağırıyor beni," dedim. Kahvaltıda parmak mevzusunu hâlâ unutmamıştım.

"Neyse. Madem çağrısı. Tamam gidelim bakalım."

"Yürü be öğretmenim. Bir tanesin. Hadi gidelim."

Onbaşı önde ben arkada yürümeye başladığımızda uzunca bir yol gittik ve onbaşı durdu.

"Öğretmenim benim burada durmam gerekecek siz devam eder misiniz? İkimiz gidersek yüzbaşı beni kesebilir. Biliyorsunuz nasıl biri olduğunu."

Gülümseyerek başımla onayladım.

"Tamam sen git hadi. Ben devam ederim."

İleriye baktığımda karaltılar gördüm. Oradaydı muhtemelen.

"Yüzbaşı sizi orada bekliyor," dedi onbaşı ilerideki tarlayı işaret ederek. "Benim gösterdiğimi söylemeyin aman sizin bulmanızı istiyor. Biraz tuhaf biri ama idare ediverin artık."

Onbaşı ile birlikte gülümsediğimde o gitti ben de yürümeye devam ettim.   

Gözüme çok tanıdık gelen tarla, bizim ekim için gittiğimiz tarladan başkası değildi. Onbaşı kibarca gülümseyip geri döndüğünde ben ilerlemeye devam ettim. Yine güneş batıya doğru yol almıştı ve yine biz bir tarladaydık. Bu gidişle ikimizde biri çifti olmazsa iyiydi.

Ona doğru yürürken beni ayakta beklediğini gördüm. Kolları arkasında bağlı askeri bir pozisyonda beklerken nihayet önüne kadar gelmiştim. En az onbaşının dediği kadar heyecanlıydı ancak askeri yönü ile kapatmaya çalıştı.,

Yüzündeki ciddi ifade ile "Selam dur!" diyerek bağırdı ve gerçek bir selamı verdi. Alnındaki eli sertçe indiğinde ben de ciddiyetle ona bakıyordum. Bera ne zaman bana böyle selam verse kendimi çok önemli biri gibi hissediyordum. Üstelik böyle... nasıl desem. Gözüme aşırı çekici geliyordu. Yine de onun kadar ciddi durmaya çalışıp istifimi bozmadım.

Selam seromonisi bittiğinde rahat bir hale geldi.

"Bugün canlandılar," dedi. 

"Hım?"

Kaşlarımı anlamak için kaldırdığımda tarlayı gösterdi.
Ektiğimiz tohumlardan çok az da olsa başını çıkaranlar olmuştu. Minik emekler gibi bize gülümserken sevinçle eğilip onlardan birine nazikçe dokundum.

SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin