44. Bölüm 🦠

6.8K 815 193
                                    


Eğer bir şeyin olmasını istiyorsan demişti bir keresinde bir kişisel gelişimci, bu konu hakkında kendine yazılar yaz. Mail olur günlük olur. Bilinçaltın o şeyin olacağına inansın. Sonrasında zaten düşüncen diline dilin de kadere yansır. Her şey enerjidir diye de devam etmişti. O zamandan beri kendime mailler gönderip dururdum. Sınavı kazanıp öğretmen olarak atanacağım mailini de göndermiştim bir keresinde. Atandınız yazısını görünce hemen o yazı gelmişti aklıma. Dönüp mail geçmişime baktığımda iki buçuk sene önce yazdığımı fark ettim. Sıcak bir yaz gecesi çekirgeler konuşurken yazmışım. Biraz umutsuzmuş besbelli ancak gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine olan merakımdan yazıp göndermişim. Gerçekleştiğini teşhis ettiğim o günden beri bunu adet edinmiştim.

Şayet şimdi böyle bir imkanım olsa kasabalının hepsinin yüzünün güldüğü bir vakit dilerdim. İçinde Bera ve benim de olduğum güzel gün. Mesela bir düğün. Herkesin halay için geniş bir çember çizdiği, gelinin ben damadın da Bera olduğu bir düğün. Herkes o kadar mutlu olsun ki kimse geçmişteki acıları hatırlamasın.

Günün devamında okuldaydım ve kahvaltıdan sonra bile hayallerimden dolayı yüzümde güller açıyordu. Fazladan iyiydim ve fazladan mutluydum. Ders boyu parmağımda takılı olan yüzükten dolayı gülümsemem hiç eksik olmadı. Şaka gibiydi. Bir felaket içinde dünyanın en güzel şeyine bakıyor gibiydim. Bera'nın olan ufacık da olsa bir şeyin bende olması o kadar mutlu ediyordu ki. İnsanın sevdiğinin en ufak bir parçası da olsa varlığı yetiyordu.

Öğrencilerim derste hayatındaki en güzel günü kompozisyon olarak yazarken ben de masamda bir yüzüğe bir onlara bakıyordum. Tek ses dışarıdaki askerlerin talimleriydi. Bera yine talim başındaydı. Askerler şınav çekerken o içlerinden birinin dizlerine oturmuş ağzındaki düdükle ritim tutuyordu.

Ne yaparsam yapayım askerlerin bu zorlu talimlerine anlam veremeyecektim. Sportif kalmak çok önemliydi ama bazen cidden abarttıklarını düşünüyordum. Yine de benim gibi sıradan bir insanın askeri terbiyeden uzak olduğunu düşündüğüm için eskisi kadar hassas davranmıyordum.

"Öğretmenim bir soru sorabilir miyim?"

Büyük yaşlardan olan Ayşe parmağını kaldırdığında gülümseyerek onay verdim.

"Sor bakalım."

"Neden sözünüzü gizlice yaptınız?"

Şaşkınlıkla gülüşüm gidip yerini açılan ağzım aldığında böyle bir soruyu hiç beklemiyordum. Ne cevap vereceğimi düşünürken diğer büyük yaşlardan olan Leman "Ulu orta sorulacak şey mi bu Ayşe, hem annem bunca zaman iyi beklediler çoktan yapmaları gerekirdi dedi," dedi.

Kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkunurken arka sıralarda oturan Cemil "Öyle bile olsa tarlada sözlenmek nedir, keşke bi kutlama yapsaydık. Ayrıca annene söyle Leman, yüzbaşı gitmemiş olsaydı öğretmenimiz bu kadar beklemezdi. Biz onun öğrencileriyiz unutmayın. Ne olursa olsun öğretmenimizin tarafını tutmalıyız," dedi.

Ön sıradaki Pınar sinirle arkasını döndü.

"Yüzbaşı Bera boşuna mı gitti sanki şapşal. O da öğretmenimizi çok seviyordu ama kötü adamlar onu gönderdi o da gitmek zorunda kaldı. Üstelik çok yakışıklı biri. Biraz onun tarafını da tutabiliriz."

Dehşetle onları dinlerken gözlerim her konuşan kişi ile birlikte fırıldağa dönmüştü.

"Sen kimin tarafındasın kızım, ben öğretmenimizi tutuyorum. Yüzbaşı gitmiş olsa bile öğretmenimiz kasabalı için gitmesine izin verdi. Unutma ortada kötü işler döndü. Hem öğretmenimiz yüzbaşının haddini bildirdi ki gitmesi gerekse bile durdurmadı. Az bile yaptı hıh."

SALGINWhere stories live. Discover now