25. Bölüm 🦠

8.3K 981 192
                                    


Askerler tüm gün şüphe içindeydi. Şüphe duymasalar zaten asker olduklarından biz şüphe ederdik. Okuldan sonra kendi gösterim için hazırlığı bitirip önce sağlıkçılara sonra da kasabalılara yardım etmiştim. Birbirimize şifreler bile bulmuştuk. Böylelikle gizlice yürüyordu işler.

Mesela Nezihe Hanım kale muhafızı lakabını almıştı. Gerçi bir ara herkes onu arayınca askerler kendi aralarında kim bu kale muhafızı diye konuşmaya başlamışlardı. Sağlıkçıların genel lakabı iğne oyasıydı. Toprak bu lakaptan pek hoşlanmasa da dışarıdan duyan birinin neredeyse anlaması hiç mümkün değildi. Benim lakabım ise Çiçek güzeli'ydi. Bu noktada Nezihe Hanımın bana biraz torpil geçtiğini söyleyebilirim.

Güneşin batması ile hazırlıklar hız kazanmıştı. Sabahtan beri yorulan ekip dinlenmek yerine en güzel şekilde sunum yapmak için çalışmaya devam ediyorlardı. Toprak'ın bile başta kabul etmemesine rağmen şimdilerde özenle çalışması dikkatimi çekiyordu. O da birini gerçekten mutlu etme çabasında gibiydi. Her ne olursa olsun hepimizin amacı kısa süreliğine de olsa rahat bir nefes almaktı. Tabii en çok askerlerimiz içindi her şey. Onların gece gündüz demeden bize hizmet etmesi, bizim için çabalaması gönüllerimizde yer etmişti. Yemeğimizden güvenliğimize her şeyimizle özenle ilgileniyorlardı. Ne olduğunu hâlâ daha çözemediğimiz bu kaos içinde dışarıdan hiçbir destek gelmezken bile onlar her daim yanımızdalardı. Başta Bera yüzbaşı olmak üzere tüm askerleri böyle bir eğlenceyi çoktan hak etmişlerdi.

Herkes hazırlanma çadırında işini bitirince onbaşı ışıkları yaktı. Koca kasaba bizim renkli küçük lambalarımız ile aydınlanırken askerler her şeyden habersiz ışığa doğru gelmeye başlamışlardı bile. Sadece ışıklandırma değil, sağlı sollu yaktığımız dilek balonları havaya süzülürken yıldızlı geceyi daha da aydınlatmışlardı. Çocukların gelmesi yasak olduğu için hepsi evlerinin pencerelerinden hevesle seyrediyorlardı gösteriyi.

Önce kasabanın yaşlılarını sonra da askerler için oturma alanları hazırlandı. Bu işle özel olarak doktorlar ilgilenmişti. Çadırın ufak bir deliğinden dışarıyı seyrederken tüm askerlerin ön sandalyelerde oturup ilgi ile etrafa bakındığını gördüm. Bir ara bir gürültü oldu. Baktım, Bera gelmişti ve askerleri onun için selam seromonisi düzenlemişti.

Normalde askerler arasında ağır bir disiplin uygulayan Bera, daha gösteriyi yakından görmek için onların arasına ön sandalyelerden birine oturmuştu. Bu gece belli ki o da eğlenmek istiyordu. Öyle bile olsa iki elini dizlerinin üstüne koyduktan sonra yanındaki onbaşıyı ritmik şekilde dürtmekten geri durmuyordu. Ne kadar kısmi eziyet görse de Bera'yı gerçekten sevdiği anlaşılan onbaşı ise onun yanından milim ayrılmıyordu.

"Demek her şey olabilir komutanım ha? Demek ne yaptıklarını bilmiyorsun ha? Bunca hazırlık yaparlarken işiyor muydun?"

Bera sert bakışlarla onbaşıya bakarken o da gülümseyerek Bera'ya bakıyordu.

"Komutanım, hani bizim için çok uğraşmışlar ya, o yüzden kıyamadım. Söyleme dediler, sürpriz olsun dediler..."

İkinci bir şaplağı yediğinde "Ulan askeriyede sürpriz olur mu lan?" diye sordu Bera.

"Komutanım, sizin gözünüzden hiçbir şey kaçmaz zaten. O yüzden endişe etmedim."

"Demek endişe etmedin ha! Sana yarın edişe edeceğin şeyler sunacağım."

Bera tüm gücüyle onbaşıyı şekilden şekle sokarken onbaşı hiç şikayetçi görünmüyordu. İkisi arasındaki abi kardeş ilişkisine hayranım doğrusu.

Önce erkek doktorlar ve kasabalının genç erkekleri çıktı sahneye. Hepsini çadırın arkasından izlerken gözlerim istemsizce Bera'ya kayıyordu. Gülüyor mu, eğleniyor mu? Skeç komik olsa da pek gülmemişti. Gerçekten emeğe saygı olarak hafif bir tebessüm etse de alkışlamaktan öteye geçmemişti. Diğer askerler gülmekten yerlere yatarken o kılını bile kıpırdatmıyordu. Doğrusu evet diğer askerler de önemliydi ama ben Bera'nın daha mutlu olmasını istiyordum. Birazcık ümitlerim tükendiği için omuzlarım düştü ancak bir sonraki gösteriden umutluydum.

SALGINWhere stories live. Discover now