Darıdünya'ya Düşen Ademoğlu

4.7K 407 309
                                    

Oy vermeyi, yorum yapmayı unutmayalım. Keyifli okumalar dilerim, selametle!

***

Henüz hazır değildi. Evet, öğrenmişti her ayrıntıyı ama teknik olarak. Daha önce kimseyi, doğurtmamıştı. Sadece birkaç kez doğuma şahitlik etmişti. Ancak bir aygır ile insan arasında fazla fark vardı ve Gülilzar, endişeden tutulmuştu. Kadıncağız, ağrıdan dişlerini sıkarak kasıklarını tutuyor, belki de bir daha çıkarmayacağı seslerle Gülilzar'ın ürpermesine neden oluyordu. Yüzü, pancar gibi kızarmış, ter dökmeye başlamıştı.

Gülilzar, kadına tutunarak onu, yumuşak bir zemin için eve soktu. Gülilzar'ı, keçi sütü kokusu karşıladı. Muhtemelen sütü kaynatmış, mayalayarak yoğurt elde edecekti. Onu, büyükçe bir mindere yatırarak mutfaktan geldiğini düşündüğü kokunun, kaynağına doğru koşturdu. Belki kendisinin elinden bir şey gelmezdi lakin sıcak su ve temiz bezler hazırlar, doktora, ebeye her neme nem ise ona faydası dokunurdu.

Taş ocağındaki közlere çıra atarak ateşin harlanmasını sağladı. Bu arada içeride, hâlâ adını öğrenemediği kadın, acıyla çığlık atıyor, aldığı derin nefesler ile Gülilzar'ın daha rahat hareket etmesine engel oluyordu. Elleri, titreye titreye büyükçe bir tencereyi, taş ocağın üstüne koyarak içine, su doldurmaya başladı sarı-beyaz çizgili ibrikten. Tencere, daha önce ısınmış olduğundan su, her yeni değdiği yerde ses çıkmasına sebep oluyor, fokurdatıyordu.

Sıcak su, mühimdi. Bu, annenin kaslarını gevşeterek daha az sancı çekmesini sağlayacaktı. Bezleri, suyun içine atarak doğum sancısı çeken biçarenin yanına uğradı. Sancıları az da olsa kesilmişti ama bebek, kesin gelecekti. Onu tekrar ayağa kaldırarak yürüttü. Kadının kolunu, omzuna atarak Gülizar'ın, boşta kalan kolu da kadının beline sarıldı. Kadının nerede olduğu belli olmayan başörtüsü, saçlarını elektriklendirmiş, bir kısmını da terli yüzüne yapıştırmıştı. Gülilzar, kadını oyalamak için,

"İsmin nedir?" diye sorduğunda kadın, tekrar bükülüp acıyla inledi. Yine de Gülilzar'ın sorunu yanıtsız bırakmayarak,

"Cennet!" diye bağırdı. Gülilzar, Cennet'in acısını, tüm benliğiyle hissetti. Ancak elinden gelen tek şey genç kadına destek olmaktı. Dakikaları saymaya başladı Gülilzar. Henüz bebeğin gelmesine vardı tabii ama bir bilen gelmeseydi hemen o an, Gülilzar yapmak zorunda kalacaktı doğumu. Bu düşünce ile korku kapladı zihnini.

Bu fikirlerin üstüne, Kalaycı Hüseyin olduğunu tahmin ettiği bir adam peyda oluverdi kapıda. Yıpranmış kundurasını, birbirine bastırarak çıkarıp Cennet'e doğru atıldı.

"Hacı Niyazi söyledi. Geliyor mu cennetim!" Heyecanı, Gülilzar'ı başka zaman olsa gülümsetirdi. Fakat veladet üzerine kalabilir, kan ve ter içinde günü sonlandırabilirdi. Kalaycı Hüseyin, nihayet Gülilzar'ın varlığına tepki vererek, "Bacım, sağ olasın. Bana bırak," dediğinde Gülilzar, adamın pek de sakin kalamadığını gördü. Bu coşkusu, Cennet'e ve bebeğe zarar verebilirdi. Başını sağa sola sallayıp,

"Bence siz, doktorun geleceğinden emin olun. Ben, eşinize yardım ederim," dedikten sonra aklına köyün yaşlı kadınları geldi. "Doğumdan anlayan birilerini de getirin." Kalaycı Hüseyin, hiddetle karşı çıktı.

"O kadınlara ölürüm de teslim etmem ben, cennetimi!" Biraz düşündükten bilahare ellerini başına götürüp hırsla saçlarını çekiştirdi. "İlçeye gidiyorum." O, gelene kadar Cennet, doğururdu ama Gülilzar, boş durmayacağını bildiğinden onu onayladı. Kalaycı Hüseyin, gittikten sonra kapının ağzında koyu kahverengi saçlara sahip, onlu yaşlarda bir çocuk takıldı görüş alanına. Gözleri, daha aşağılara indiğinde çocuğun, bir ayağının daha kısa olduğunu gördü. 'Demek Bekir, bu çocuk,' diye düşündü Gülilzar. Çocuk, korku ile gerilmiş, parlak gözlerle annesinin halini seyir eyledi. Elleri, kapının pervazında, heyecan ile sıkıyordu tahtakurularının kemirmiş olduğu ahşabı.

GÜLİLZAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin