Kaçış(2. Kısım)

2K 252 25
                                    

İyi günler dilerim sayın okur. Tekrar merhabalar! Bu bölüm geçen bölümün ikinci kısmı. Aslında birleştirmeyi düşündüm ancak görülmeyeceği, okunmayacağı fikri ağır basınca ayrı olarak yayınlamakta karar kıldım.

O zaman keyifli okumalar diliyorum sayın okur. Selametle!

3 Nisan 1951 İstanbul'da bir kumarhanede yakalanan Büyük Doğu dergisinin sahibi 30 lira para cezasına çarptırıldı

***

Buraya ilk geldiği günü hatırlıyordu. O vakit fazlasıyla heyecanlı ve istekliydi. Hoş, o müştehiden bir şey kaybettiği yoktu lakin aynı heyecanı taşımadığı bariz olandı. Değiştirmeye, aydınlatmaya çalıştığı köy direnmiş; Gülilzar'ı değiştirmişti. O idealist düşünceleri bir bir yüzüne vurmuşlardı. 'Bir şeyler öğretirim,' düşüncesiyle geldiği bu yer ona çokça ders vermişti. Şimdi görüyordu. Kitaplarda yazılanlar, hayata geçirilmedikçe gerçeklikle bir ilişkisi olamazdı. Elbette yaşama uyarlamaya kalkışmıştı. Elinden geleni ardına koymamıştı. Eğer şartları hesaplayıp daha farklı bir yol izleseydi emeline ulaşacaktı belki. Ancak burnunun dikine gitmiş, hayat elinin tersiyle ruhunda iz bırakmıştı.

Kabanına sıkıca sarılırken Murat ile Rıza ondan uzakta sigaralarını tüttürüyorlardı. Murat, dertli bir şekilde Rıza'ya dil döküyor; bazen de susuyordu sanki daha fazla konuşamayacakmış gibi. Çok geçmeden avukat da aralarına katıldığında Gülilzar, kendisini ta Ankaralardan getiren raylarla bakıştı. Ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. En çok da Mirabele'nin gelme ihtimali ürkütüyordu onu. Akif Bey bu ihtimali göz ardı edememişti. Her şeye hazırlıklı olmalılardı.

Önüne doğru uzatılan çay bardağı, daha fazla düşünmesine engel olarak buharını yüzüne doğru üfledi. Gülilzar başını kaldırdığında ilk gün karşılaştıkları adamı gördü. Savaş yarası yerli yerindeydi. Elleri de kirli görünüyordu fakat Gülilzar bu sefer sunulanı geri çevirmedi. Çay bardağını parmaklarının arasına aldığında avucunun ısındığını hissetti. Yüzünde engelleyemediği bir gülümseme peyda olduğunda dudaklarına götürdü çayı. Daha önce hangi akılsızlıkla ikramı reddetmişti ki. Sonra, 'O zamanlar fazlasıyla burnu havada olmalıydım,' diye düşünmeden edemedi.

"Bacım üşüdüysen içeriye geç buyur. Orası sıcaktır, ısınırsın." Genç kadın, geçen yedi ayda değişmeyen şeyi bulduğu için tebessüm etti. Yaşlı adamın yardım etmekteki ısrarı ilk günkü gibiydi. Fakat yine reddedecekti. Güvenemediğinden değildi, soğuk aklındakilere iyi geliyordu. Başını sallayıp,

"Çok sağ olun. Burada kalsam daha iyi olacak," diyerek daha fazla ayak dirememesini umdu. Dileğinin aksine adamcağız tam ısrar edecekken bir başkasının seslenmesiyle vazgeçti söyleyeceklerinden. Onun yerine,

"Sen bilirsin bacım. Yine de gelmek istersen kapı açık, girersin," dedi ve hızlı adımlarla kendisine seslenene yöneldi.

Gülilzar nihayet çay ve yalnızlıkla baş başa kaldığında buz gibi havayı ciğerlerine soludu. Son zamanlarda en çok yaptığı şey bu olmuştu. Yorulmuştu zira. Böyle vakitler, ödül gibi geliyordu benliğine. Bir süreliğine olanlardan kaçmış oluyordu. Bir nevi koza oluyordu yalnızlık ona. Kimseyi görmezse düşünecek durum da kalmıyordu ortada. Çay bardağını tekrar dudağına dayayarak büyükçe bir yudum aldı çaydan, ılımıştı. Bardağın dibinde kalan çayı yuvarlamaya başlarken tekrar beylere döndü. Akif Bey, çantasını ayağının dibine bırakmış; Rıza ve Murat'ı pür dikkat dinliyordu. Bir süre sonra Murat yanlarından ayrılıp Gülilzar'ın yanına oturduğunda genç kadın hâlâ çayı yuvarlıyordu.

"Daha iyi girdap nasıl olur onu mu deniyorsun?" Murat'ın ufak değindirmesi genç kadını güldürdü.

"Aslına bakarsan evet... Döndükçe ortadaki boşluk daha fazla büyüyor." Bardağı kenara bırakıp, "Bana toplumu anımsattı," dediğinde Murat kaşlarından birini kaldırarak devam etmesi için bekledi. Gülilzar daha fazla oyalanmadı. "Başta su zerreleri her yeri sarmış; küçük bir nokta dahi bırakmamıştı. Sonra her şey bir kenara çekiliverdi. Etrafında olup bitenler o boşluğa etki etmedi hiç. Ta ki hareket kesildi o vakit boşluk kapandı." Soğuktan donan yüzünü ısıtmak için ısısını kaybetmemiş olan ellerini yanaklarına yerleştirdi. Bir süre sessizliğini korurken boşluğa dikti gözlerini. Akabinde, "Toplum da öyle... Başta iraden dışı vukuatlar çepeçevre sarar etrafını. Sen engel olmak istedikçe yalnızlaşıyorsun. Ne zamanki debelenmeyi bıraktın, kadere boyun eğdin; işte o zaman ortalık duruluyor. Seni rahat bırakıp içine alıyorlar," dedi.

Murat ne demek istediğini anlamıştı. Toplum kendisine karşı koyanı, acımadan hırpalıyordu. Ayak uydurmak gerekti. Aksi halde aforoz edilirdin. Murat'a olduğu gibi... Gülilzar kasveti dağıtmak adına konuyu başka yere çekmek istedi.

"Gittiğin yerden mektup yazacaksın, öyle değil mi?" Murat olumsuzca salladı başını.

"Yazmasam daha iyi..." Hepten uzaklaşmaktı dileği. Gülilzar engel olamıyordu. Sahte bir kızgınlıkla,

"Bari bayramlarda kartpostal atmayı unutma," dediğinde Murat genişçe gülümsedi.

"Ah, merak etme. En güzellerini bulup sana yollayacağım," diyerek kolunu hafifçe Gülilzar'ın koluna değdirdi. Genç kadın, karşılık vermeden durdu öylece. Ardından ani gelen bir istekle kollarını, Murat'ın boynuna doladı. Ona baktıkça gördüğü yüz de gidecekti. Nazım'ın çehresi de onunla bir uzaklara gidecekti. Fakat en mühimi bu yerdeki tek dostu uzaklaşıyordu ondan. Nerede, ne vaziyette olduğunu bilmeyecekti. İradesi dışında gözpınarları dolup taştı. Tek dileği döndüğünde eski Murat olmasıydı. Rıza, boğazını temizleyerek,

"Bu kadarı yeterli bence," diye homurdandığında Murat son kez Gülilzar'ın sırtını sıvazlayıp ayrıldı. Gülilzar'a,

"Beyefendinin biri bu duygusal ayrılığa dahi çomak sokuyor," diyerek bezginliğini gösterdi. Gülilzar, Murat'ın oyununa ayak uydurup,

"Haklısın o beyefendide huy olmuş," dedi. Rıza alınganca yüzünü astı.

"Aşk olsun ben, 'O beyefendi,' miyim?" Genç kadın söylenecekken trenin geldiğini haber eden o düdük duyuldu. Sesin geldiği yöne baktıklarında Murat, dizlerinden destek alarak ayaklandı. Önce Akif Bey ile kısaca vedalaştı. Ardından Rıza ile sarıldıklarında birbirlerinin sırtlarına vurdular. Genç adam sonunda bavulunu da alarak iki dakikalığına duran trene biniverdi. Son kez ardına bakıp başındaki kasketi kaldırıp selam verdi. Eli hiç inmedi. Ne zamanki tren garı küçücük bir nokta haline geldi o zaman tekrar taktı o kasketi başına. Adımlarını kompartımanlardan birine yönlendirirken umuda asıldı. Döndüğünde zihni berrak olacaktı...

GÜLİLZAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin