Muhatara

3.2K 300 288
                                    

İyi günler dilerim sayın okur! Yeni bir bölümle merhabalar. Bu yazar çok iyi, senin de iyi olmanı diler. Öncelikle şu uyarıyı yapmalıyım sanırım. Yazılanlarda hiçbir hata yok. Paragrafa baştan dönüp, 'Nasıl ya?' diye sorma. Sadece sonuna dek oku ve lütfen tepkini dile getir. Söz bir daha bu istekte bulunmayacağım. Ya da söz vermeyeyim. Yazara belli olmuyor, biliyorsun.

Dram sevmeyen, 'Hüzünlenmek istemiyorum!' diyen biriysen bence medyayı açma. Ancak dinlemeni de tavsiye ederim. Müzeyyen Senar'ın dilinden, 'Akşam Oldu Hüzünlendim Ben' şarkısını dinlemeden ayrılma. Bu arada bölüm isminin anlamı korkutucu durum, tehlike demek.

Sözümü burada noktalarken keyifle okumanı diliyorum sayın okuyucu. Selametle!

27 Haziran 1950 Amerika Birleşik Devletleri, Kore Savaşı'na asker yollama kararı aldı.

28 Haziran 1950 Seul, Kore birliklerince ele geçirildi.

***

Gülilzar'ın halası, her zamanki gibi tarhana çorbasını pişiriyordu. Lakin bu sefer farklı bir gerginlik vardı omuzlarında. Sadece onun sırtında değildi o huzursuzluk. Gülilzar ve Nazım'da da vardı. Fakat Nazım'ın hisleri huzursuzluk ile sınırlı kalmıyordu. Gülilzar halasını mutfakta bırakıp Nazım'ın odasına doğru yol aldı. Akşamdan beridir odadan çıkmamış, ses etmemişti. Bu kadarının fazla olduğunu düşünmüştü Gülilzar. Nazım derhal bir karakola gidip teslim olmalıydı. Yoksa bu vicdan ile daha fazla yaşayamazdı. Bunu her dile getirişinde halası tarafından susturuluyordu ama odanın bir köşesinde çürümeye bırakılmış eniştesi içini okuyordu sanki. Bu da Gülilzar'ı ürpertmekle kalmayıp midesinin kasılmasına sebep oluyordu. Nazım'ın odasına yanaşıp kapısını tıklattığında, bir ses işitmediğinden kapıya uzandı eli.

"Nazım içeriye giriyorum!" Tekrar bir yanıt alamadığından bu sefer çekinmeden açıverdi kapıyı. Karşısında gördüğü manzara çığlık atmasına sebebiyet verdi. Doktor Rıza kendisini bir halat ile tavana asmıştı. O güzelim yüz nefessizlik ile morarmış, kararmıştı...

Gülilzar, uykusundan sıçrayıp örtüyü üzerinden atıverdi. Gördüğü rüya, onu bir buhranın eşiğine götürmek üzereydi. Çıplak ayaklarını yere bırakıp kapının arkasına sığındı. Yine o anı yaşamıştı. Yine aynı hatıra kendisine zulmetmekle kalmayıp aklını kaçırmasına neden oluyordu. Tek bir farkı vardı, bu sefer Doktor Rıza'yı Nazım'ın yerinde salınırken görmüştü. Yerde çömelip ellerini başına dayayarak ileri geri sallanmaya başladı. Gözyaşları yüzünde hasıl olduğunda dudaklarının arasından çıkan hıçkırıkları bastıramadı.

Nazım gitmişti. Nazım kendisi ile birlikte babasını ve tüm güzel anıları da götürmüştü. Gülilzar'a kalanlar ise kederden başka bir şey değildi. Nazım, onu terk etmişti. Rüyayı düşündükçe hıçkırıkları büyüyordu gecenin karanlığında. Kimsecikler yoktu etrafında, böylece rahatça ağladı. Ancak rahatını bozan şey, pencerenin tıklanışıydı. Gülilzar çömeldiği yerden kalkarak gözyaşlarını silip derince nefes aldı. Sarmaçla donatılmış başına aldırmadan, perdeyi araladığında karşısında gördüğü Murat'tı. Yüzünde mihnet ile kararmıştı sanki. Lakin Gülilzar'ı gördüğü an kahkahalarına engel olamadı. Saçına güldüğünü çok iyi anlayan Gülilzar, kaş çattı. Pencereyi aralayıp,

"Gecenin bu köründe hayrola Murat?" diye fısıldadı. Murat onun bu telaşesine anlam veremedi. Okulun etrafında tek bir hane dahi yoktu.

"Neden fısıldıyorsun?" Sesini Gülilzar'ınkine uydurmuştu. Gülilzar cevap vermeden kaş çattığında Murat kurumuş yaşları fark etti. "Sen ağladın mı?" Gülilzar sonunda dilini çözerek,

GÜLİLZAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin