Esriyen Duygular

3.3K 293 275
                                    

Selamlar sayın okuyucu. Bu bölümü yazarken ne hissetmem gerektiğini kestiremedim. Senin ne düşüneceğin tam bir muamma. Medyada Zeki Müren'in Seni Andım Bu Gece şarkısı durmakta. Okurken müzik dinlemeyi sevenlere gelsin.

Endişe etme sayın okur, bu sefer fazla uzatmadan sana keyifli okumalar diliyorum. Selametle!

16 Haziran 1950 TBMM, Türkçeleştirilmiş ezanın eskiden olduğu gibi Arapça okunmasına dair kanunu kabul etti.

23 Haziran 1950 Türkiye Cumhuriyeti Turizm Bankası kuruldu.

***

Köyden çok sık çıkıyor oluşunun dile dolanmamasını ummaktan başka şansı yoktu Gülilzar'ın. Bugün için de özenle giyinmiş olması, ilgiyi üzerine çekmekle kalmayıp düpedüz ağız açık bıraktırmıştı. O anı zihninden atarak Nazım'dan kalmış olan kol saatine baktı. Posta aracı biraz geç kalmıştı. Lakin o tahammül göstererek beklemeye devam etti.

Nihayet araç yakınına yanaşıp onu da kendisi ile birlikte ilçeye doğru götürdü. Gülilzar yol boyunca kol çantasının içindeki aynaya bakıp durdu. Yüzündeki gerginliği atmak için yaptığı ufak ancak başkaları tarafından hastalıklı olarak adlandırılabilen bir yöntem geliştirmişti. Yaptığı sadece buydu. Bir keresinde eniştesi, onu aynanın karşısında dakikalarca durduğunu görmüş; ertesi gün aynayı oradan kaldırtmıştı. Nazım da kendisine küçük, gül ağacı çerçeveli bir ayna alıvermişti. Ne yazık ki Gülilzar o aynaya sahip çıkamamıştı. Canlanan anılarla yüzü buruştu tekrar. Fayda etmeyeceğini düşünerek çantasının ağzını kapayarak yolun sonuna dek duruşunu korudu.

Pavyon neredeydi, tam olarak öğrenmişti. İlçeye varır varmaz yoldan çevirdiği bir hanıma soruvermiş, kinayeli bakışlara maruz kalmıştı. Ancak kadın aşağılayan gözlerine rağmen yolu tarif etmişti. Böylece Gülilzar vakit kaybetmeden pavyona girişi sağlamıştı. Köylülerden biri görse muhtemelen ismini lekelerdi. Fakat kendisinden istenilen bir yardım isteğini görmezden gelemezdi ki.

İçeriye adımını atar atmaz bir kadın sesi karşıladı onu. Ses öylesine efsunluydu ki Gülilzar dahi buranın müdavimi olurdu. Sesin sahibini görme isteğiyle adımları atıverdi. Ses; kumral, kendisininkinden daha kısa saçlara sahip bir ahuydu. Kadının duruşunda asalet vardı, bir parça da hüzün. Muhtemelen prova yapıyorlardı. Zira kadın arada duraksıyor, çalgıcılara nota değiştirmelerini söylüyordu. Yine de içerisi oldukça kalabalıktı. Daha fazla ayakta kalmayı uygun görmeyerek boş bulduğu bir sandalyeye kuruluverdi. Anında bir garson kendisine doğru gelip,

"Hanımefendi, birine mi baktınız?" diye sordu. Gülilzar, etrafını alıcı gözle süzdüğünde kendisinden başka üç hanımın daha olduğunu gördü. Lakin o hanımlar da açık saçık giyinmiş, yanındaki beylerle fazla haşır neşir oluyorlardı. Gülilzar yutkunarak garsona,

"Birini arıyorum evet," diye fısıldadı. "Seda diye bir hanımı arıyorum. Kendisi ile görüşmem mümkün müdür?" Garson anlayışlı bir ifade ile başını sallayıp,

"Birazdan gelir hanımefendi," diyerek gözden kayboldu. Gülilzar kendi ile baş başa kalınca başkaları ile ilgilenmeye başladı. Bulunduğu ortam loş, sıcak renklerin bir arada kullanıldığı bir mekandı. Masalar beyaz örtüler ile donatılmış, üstünde küllük, vazonun içindeki tek karanfil ile bütünlük sağlanmıştı. Gözlerini masalardan ayırıp müşterilere diktiğinde bir kadının güpegündüz omzundan öpülmesine şahit oldu. Yanında oturan bey, kadının omzunu sıyırmış öpücüklere boğuyordu.

GÜLİLZAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin