Baştan Aşağı Hayal

2.6K 267 22
                                    

İyi günler dilerim sayın okur. Yeni bir bölümle merhabalar! Bu bölümü tek oturuşta yazdım desem inanır mısın? Açıkçası istediğim gibi bir bölüm oldu diyebilirim. Giderek sona yaklaşıyoruz. Bu nedenle biraz da buruk hissediyorum. Bitireceğim ilk hikaye olacak Gülilzar. Dilerim sonuna değin planlarım doğrultusunda gelişir olaylar ve yine dilerim ki büyük bir zevkle oku bu kurguyu.

Keyifli okumalar dilerim sayın okur. Selametle!

21 Ocak 1951 Kore'den ilk hasta ve yaralı kafilesi, Ankara'ya geldi.

14 Şubat 1951 İdil Biret, 10 yaşında Paris'teki ilk piyano resitalini verdi. Konsere siyah bukleli saçı ve beyaz elbisesi ile çıkan çıkan Biret'in oturduğu sandalye yükseltildi.

***

Âdemoğlu istediği zaman uğraşacağı bir meşguliyeti bulurdu. Tıpkı şu an Gülilzar'ın yaptığı gibi... Kömürlüğün damı akıtmamasına rağmen elindeki çekiçle güçlendirmeye çalışıyordu tahtaları. Çivileri destek için kullandığı tahtalara tutturup çaktığı an ayak parmaklarına değin o titremeyi hissediyordu. Merdivene daha sıkı tutunup yeni bir çivi için aşağıya ineceği esnada Nazire Hanım Gülilzar'a doğru elini uzatmış; avucundaki çivileri daha ulaşılabilir kılmıştı.

Nazire Hanım, kendini kaybetmesi için yaptığı onca şeye limon sıkıyordu işte. Şimdiye kadar gitmesi gerekiyordu oysa. İki gündür başından ayrılmamış; her işine koşmuştu. Oysa Gülilzar kendini işe vererek kaybetmek istiyordu. 'Git, desem kızar mıydı?' diye düşünmeden edemedi Gülilzar. Ne vardı sanki kendiliğinden gitseydi? Zaten Rıza da o günden beridir ortalıkta görünmez olmuştu. İlçeye ineceğini söylemişti lakin Gülilzar kendisi ile başbaşa kaldığı an o sözcükler zihninde, 'Ben Fransa'ya, Mirabelle'nin yanına gideceğim,' gibi yankılanıp durmuştu. Aklının bile kendisiyle zoru vardı!

Sahi Mirabelle nasıl bir kadındı? Güzel olduğunu elbette biliyordu. Gördüğü fotoğraf gözünün önünden hiç silinmemişti ki. Kendi basit kahverengi saçlarına zıt olarak sarı saçlara sahipti. Muhtemelen gözleri de renkliydi. Ya mavi ya da yeşildi. Ne yazık ki kesin rengi o resimden anlayamamıştı. Fakat işveli bir hanım olduğu aşikârdı. Gülilzar'ı öldürselerdi bir resmine veyahut mektuba öpücük kondurmazdı. En başında karakterine uygun değildi. Belirgin elmacık kemikleri de mevcuttu. Oysa Gülilzar'ın çok olmasa da yuvarlak hatları olan bir yüzü vardı. Gülilzar'ın yanakları ise eh...

Başını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Ne zamandan beridir kendine olan güveni sarsılmıştı ki? Sürekli kendini, Mirabelle ile kıyaslayıp duruyordu. Gözlerini kapayıp iç çekti. Ardından işine kaldığı yerden devam etti. Kısa süre sonra bu iş de bittiğinde ne yapacağını bilemez bir halde mektebe girdi. Ani bir kararla zaten temiz olan sınıfı tekrar elden geçirmeyi düşünürken süpürgeyi aldı eline. Lakin Nazire Hanım, elinden tutup engel olmaya çalıştı.

"Gülilzar Hanım, yeter artık. Kendinizi cezalandırmaksa niyetiniz bunu başardınız. Daha fazlası sizi güçten düşürür." Nazire Hanım'ın haklı söylemi karşısında elindekini aldığı köşeye bıraktı tekrar. Nazire Hanım, Gülilzar'ın söz dinlemesi üzerine onu, kolundan çekiştirip bir sıraya oturttu. Söylemek istedikleri vardı ki bunu görebiliyordu Gülilzar. "Normal bir kadın gibi davranmadığını görüyorum." Nazire Hanım'ın haklı tespiti karşısında suskunluğunu korudu genç kadın. Ne diyebilirdi ki? Gülilzar başka kadınlar gibi yakıp yıkamazdı. Zarar veremezdi. Sadece aklını meşgul etmeye çalışırdı bedenini yorarak ki o bile fayda etmemişti. Kim bilir belki başkaları gibi kocasının kıyafetlerini ateşe verse içi rahatlardı. Veyahut eline tüfeği alıp Rıza'ya doğrultsa...

GÜLİLZAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin