Meclup

3K 297 355
                                    

Günün aydın olsun sayın okur. Bölümü dün yayımlamam gerekiyordu fakat hiç içim almadı açıkçası. Affına sığınıyorum. Ben de herkes gibi yaşanan olaydan etkilendim. Başımız sağolsun. Allah geride kalanlara sabır, şehitlerimize rahmet etsin. Selametle!


28 Eylül 1950 Birleşmiş Milletler'in emrine verilen Kore Birliği, 1950'de yolculuğuna başladı. Birlik, önce özel trenlerle İskenderun'a nakledildi, buradan da gemilerle Kore'ye doğru hareket etti.  

  28 Eylül 1950 Birleşmiş Milletler emrine verilen Kore Birliği Türkiye'den yola çıktı.  

***

Düşünceler, eteklerinden tutmuş; derin bir hüzne çekmeye çalışıyordu. Kurtarmaya çalıştıkça kendini ayağı kayıyor; bir parça hüzün, ayaklarını ıslatıyordu. Gülilzar, tahtaya harfi çizip sesli bir şekilde tekrar etti. Onu dinledikten sonra bir koro edasıyla hep beraber harfi söyleyen çocuklar dahi öğretmenlerin halinde bir iş olduğunu biliyordu. Gülilzar daha fazla verimli olamayacağını düşünerek,

"Tamam çocuklar. Bugünlük bu kadar yeter. Ev ödeviniz 'L' harfi! Hem küçük hem de büyük harfle deftere yüz kere çizilecek." Dediğinde sınıftaki öğrenciler bu ödevi fazla görse de çıt çıkarmadan başlarını salladı. Bunun üzerine Gülilzar ellerini birbirine vurdu. "O halde herkese iyi günler. Yarın yine görüşürüz!" Çocuklar yine hep bir ağızdan,

"İyi günler öğretmenim!" diye çığırınca Gülilzar vicdan azabı çekmeden duramadı. Hoş, dersin bitmesine bir saat vardı ama... Üstünde durmamaya çalıştı. Yarın iki saat daha fazla ders anlatırdı. Hem geride değil, aksine müfredatın belirttiği tarihten önce okuma-yazma sökülecekti. Çocuklar teker teker okuldan ayrıldığında bir Rıfat ile kardeşi kalmıştı. Bilerek yavaş davranır bir hali vardı. Sonunda yalnız kaldıklarında Rıfat da ayaklandı. Gülilzar'a yaklaşıp,

"Öğretmenim, anam kışın yakacak için odun getirmemi istedi. Akşamüstü size de getirmek isterim," dediğinde Gülilzar, bu düşünceli çocuğa sarılmak istedi. Gülümseyerek,

"Teşekkür ederim Rıfat ama gereği yok. Hem bugün ilçe milli eğitime gidip yakacak odun ve kömür getirteceğim. Bir ben ısınmayacağım," diyerek Rıfat'ın omzunu sıvazladı. Rıfat, başını sallayarak kardeşinin de elinden tutup,

"İyi günler öğretmenim!" diye cıvıldadı. Öğretmeninden aldığı küçük bir takdir dahi onu mutlu etmeye yetmişti. Ardından okuldan çıkıp gözden kayboldular. Gülilzar, kendi ile baş başa kaldığında ilçeye gitmeyi düşündü. Fakat huzursuzdu. Doktor Rıza dört gündür kendisine uğramamıştı. Pişman mıydı söylediklerinden? Gülilzar'dan kurtulmaya mı çalışıyordu? Kendisi giderse Kuşçu'nun mekânına tuhaf kaçar mıydı? Omuz silkti. Neticede mektebin ihtiyaçları için ilçeye inecekti. Doktor Rıza'yla bir ilgisi yoktu bunun. Fakat sonra kendi kendine güldü. Pekâlâ, Doktor Rıza'yı da görmek istiyordu. Kendisinden kaçıyor muydu, bilmesi gerekti.

Odasına geçip krem, dizlerinin altında biten, son zamanlarda moda olan, kaşe kabanı üstüne geçirip çantasını kaptı. Çok soğuk sayılmazdı lakin akşamları serin oluyor, Gülilzar'ı titretiyordu. Okulun kapısını kilitleyip hızla durağa yöneldi. Acele etmesi gerekiyordu. Biraz sonra bir posta aracı gelip gidecekti ve Gülilzar hızlı olursa akşamüstü tekrar köye gelebileceğini düşünüyordu. İçten içe akşam ilçede kalmak istese de işlerini halledip yuvasına dönecekti. Bir beyin etrafında pervane olmayacaktı. Üstelik her gün köye gelmesine rağmen kendisine uğramayan bir beye... Elbette ki halasının iğneleri her gün vurdurtması gerektiğinden geliyor oluşu Gülilzar'ı alakadar etmezdi ama işte beş dakika dahi olsa selam vermesi gerekmez miydi? Sıkıntılardan sıyrılıp posta aracını beklemeye başladı. Çok geçmeden onu derdine doğru götüren araç geldi ve Gülilzar çekinmeden bindi posta arabasına.

GÜLİLZAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin