2.Bölüm

14.7K 1.1K 1.5K
                                    

Not: Arkadaşlar siz Jieun'u istediğiniz gibi hayal edebilirsiniz. Ben IU ile ilham bularak yazıyorum.

Keyifli okumalar dilerim 💙

(Lee Ji Eun)

Odanın geniş camından içeri sızan güneş ışınları yüzünden gözlerimi zorlukla araladım.

Çiftlikte güneşin doğuşunu izlemek için sabırsızlıkla yataktan kalksam da alışmak zorunda olduğum bu yeni evde belli bir kurala göre yaşamalıydım. Bunu dün gece bir daha çiçek kokulu mumlar eşliğinde yoga yapamayacağımı fark ettiğimde anlamıştım.

Dün gece olup bitenler zihnimde yeniden yer edinirken bıkkın nefesimi dışarıya doğru üfledim. Büyükbabamı kaybettiğim günden beri zihnimi boşaltmak adına çeşitli meditasyon yöntemleri deniyordum. Saatlerce yürümek, atlarla ilgilenmek, nehirde yüzmek, yoga yapmak ve Jimin ile vakit geçirmek bir nebze iyi geliyordu. Ailemden kalan tek kişiyi kaybetmiş olmanın acısı henüz bu kadar tazeyken Seoul denen yerde zihnimi nasıl rahatlatacağım muallaktı. Ciftliğin çeşitli çiçeklerden oluşan kokusunu Seoul'e taşımam için dün gece yaktığım mumları bana Jimin almıştı ve isminin Jungkook olduğunu bildiğim o ukala herifin koku hassasiyeti sebebiyle mumları söndürüp komodinin çekmecesine tıkmıştım. Onları ileride Jimin ile aynı evde kalabileceğim bir zaman diliminde kullanabilirdim.

Derin bir iç geçirerek yataktan yavaşça doğruldum ve ayaklarımı yere basarak birkaç dakika öylece boşluğa baktım ve nihayetinde başımı cama doğru çevirip yalnızca çimenlerle süslü bahçeye kısaca bir göz geçirdim ve içimdeki temiz havayla buluşma isteğini bastıramayıp ayaklandım. Herkes henüz uyuyorken biraz bahçede kalmamın sorun yaratacağını düşünmüyordum. Dört duvar arasında vakit geçirmekten pek hoşlanmıyordum.

Bir süre bu evde yaşayacağımı kabullenemeyen yanım yüzünden henüz yerleştirmediğim küçük mavi bavuluma ilerledim. Beyaz bir tişört ile dizlerimin altında biten mor eteğimi seçip makyaj dresuarının üzerine bıraktım. Buraya koyabileceğim çilekli lipbalmlarım dışında herhangi bir makyaj malzemesine sahip değildim. Jimin sürekli beni güzel yapan şeyin gülüşüm olduğunu söylediğinden ihtiyaç duymuyordum. Yüzümde minik bir gülümseyiş yer edinirken karşımda duran kocaman gardrobun aynasından kendi siluetimle bakıştım. Sevdiğim her şeyi ardımda bırakıp geldiğim yerde kesinlikle "ben" gibi görünmüyordum. Dağılmış görüntüm beni rahatsız ederken adımlarımı banyoya doğru yönelttim. Bir an önce kendimi toparlamak için bahçeye çıkmalıydım!

.....

Havanın bir miktar esintili olmasına aldırmadan çimlerin üzerine uzanmış gözlerimi kapatmıştım. Böylece kendimi Daegu'daymış gibi hayal ediyordum. Sanki birazdan büyükbabam güzel atım San'a yiyecek vermem konusunda beni uyaracakmış gibi hissediyordum.

"Jieun!"

Gözlerimi tanındık gelmeyen sesle birlikte hızla açtığımda hayal dünyamdan da aynı hızla çıktım. Bayan Kang, kapının önünde bana endişeyle bakarken yerimden doğruldum ve eteğimi silkeleyip yanına doğru yürümeye koyuldum.

"Güzel kızım, bir başına ne yapıyorsun burada?"

"Endişelendirdiğim için üzgünüm efendim. Sadece biraz hava almak için çıkmıştım."

Bayan Kang başını usulca sallasa da bakışları hâlâ endişe duyduğunu söylüyordu.

"Çok güzel bir kahvaltı hazırladım" diyerek kapının önünden çekilip içeri girmemi bekleyen Bayan Kang'a gülümsedim. Yemek masasında oturan Bay Kang'ın şevkat dolu bakışları beni esir alırken kendimi fazlasıyla gergin hissediyordum. Kang çifti oldukça sevecen olsa da kendimi bir yük gibi düşünmekten geri duramıyordum.

Euphoria ❧ KookUWhere stories live. Discover now