31.Bölüm

7.3K 957 576
                                    

(Jieun)

N Seoul Kulesi'nin sonsuzluğa uzanan merdiven basamaklarındayken çiseleyen yağmur, birkaç saniye içinde şiddetini arttırmıştı.

Arabaya kadar el ele tutuşup koşsak da hızımız bizi yağmurdan korumaya yetmemişti. Baştan aşağıya ıslanmıştık üstelik Jungkook'un üzerinde bir ceketi bile yoktu. Tişörtünün üzerindeki gömleği bile vücuduna yapışmıştı. Haliyle bizi N Seoul Kulesi yakınlarında tutabilecek hiçbir güç kalmamıştı.

Arabanın ısısını son seviyeye ayarlayan Jungkook en azından titremelerimin son bulmasına sebep olmuş ve biz oradan hızla ayrılırken Taehyung'u arayıp atacağı konuma gelmelerini istemişti.

Kollarımı bedenime sarıp ısınmaya çalışırken nereye gittiğimizi sorgulamak aklıma bile gelmemişti.

Bir süre sonra bahçeli, büyük bir evin önünde durduğumuzda Jungkook arabadan indi ve benim kapımı açıp elini uzattı. Her ne kadar içi sıcacık olan arabadan inmek istemesem de Jungkook'a uyum sağladım. Vücudumdaki diğer uzuvların aksine ısınmamak için direnen elimi onun sıcak eli ile buluşturdum. Yağmur dinse de hava sıcaklığı oldukça düştüğü ve üstümdekiler hâlâ ıslak olduğu için anında ürpermiştim. Etrafa bakmayı kesip Jungkook'u eve doğru sürüklemeye başladım.

"Burası neresi? Neden buraya geldik?"

Beynime oksijen gitmeye başlamış olmalı ki sorularımı art arda sormaya koyuldum.

"Büyükannemin evi burası. N Seoul Kulesi'ne en yakın yer olduğu için burayı seçtim. Üzerimizi değiştirip sıcak bir şeyler içeriz. Diğerleri de bize yetişir."

"MiNa'yı içeri almayalım," diyerek Jungkook'a döndüğümde gülerek başını olumsuzca salladı.

"Sen çok fenasın, biliyorsun değil mi?"

Omuz silkerek cüzdanının içinde bir şeyler arayan Jungkook'a "Taehyung'u eve almadığını hatırlatırım. Hangimiz daha fena tartışmayalım," dediğimde elimi daha sıkı kavradı ve cüzdanının içinden çıkardığı anahtarla çelik kapıyı açıp beni ardından sürüklemeye başladı.

"Taehyung hak etmişti dışarıda kalmayı."

Bakışlarım kahverengi yoğunluklu eski mobilyalarda gezinirken Jungkook bizi odalardan birine doğru yönlendirdi. Hâlâ elimi bırakmamıştı ve bu biraz tuhaf hissettiriyordu.

"Hem sen MiNa'ya neden bu kadar kafayı taktın bakalım?"

Üzerinde gri örtüsü olan kocaman bir yatağın bulunduğu odaya girdiğimizde duvardaki kocaman Yıldızlı Gece tablosu dikkatimi çekti. Bu odada çok fazla tablo ve fotoğraf bulunuyordu.

Elimdeki sıcaklık hissi kaybolurken Jungkook yanımdan ayrılıp dolaplardan birinden aldığı havluyu saçlarına hızlı bir şekilde sardı diğerlerini ise kolunun altına sıkıştırıp bana doğru ilerledi.

"Kime diyorum ben acaba?" diye sitem ederek bakışlarını benimkilere sabitlerken havlulardan birini bedenime sarıp diğeri ile ıslak saçlarımı havluya hapsedip kurulamaya başladı. Saçlarına sardığı havlu yüzünden alnı açılmıştı ve yüzü daha net bir şekilde karşımda duruyordu. Bana bakan gözleri biraz kısılmıştı ve bakışları dipsiz bir kuyuyu andırıyordu. Yanağında bir iz vardı. Kabuk bağlayan bir yaranın yüzünde bıraktığı derin bir iz olmalıydı. Öyle çok dikkat çekmiyordu hatta yanağında ayrı güzel duruyordu. Biçimli dudaklarının hemen altındaki beni onu daha çekici bir hâle getiriyordu. İlk kez Jungkook'u bu kadar incelediğim gerçeği zihnimde yer edinirken saçlarımı Jungkook'un elinden kurtardım. Bir iki adım geri giderek bakışlarımı dolaba doğru yönelttim. "Üzerimizi değiştirsek mi artık?"

Euphoria ❧ KookUWhere stories live. Discover now