21.Bölüm

8.6K 1K 820
                                    

(Jieun)

Hayat bazen öyle acımasızdı ki; alışma sürecini yok sayıyor, yaşanılanları sindirmemize izin vermiyordu. Henüz büyükbabamın yokluğuna alışamamışken bana kalan tek varlığını - çocukluğumun en güzel armağanı Park Jimin'i - kaybetmekle karşı karşıyaydım.

Belki Jimin'in, Yu Bi'den hoşlanması durumunu fazla abartıyordum. Yu Bi'nin Jimin'den hoşlanıp hoslanmayacağını, aralarında herhangi bir ilişki olup olmayacağını henüz bilmiyordum.

"Jimin'i reddedebilecek tek kız bile tanımıyorum," diyen iç sesimi susturmak istedim. Kendimi avutmama bile izin vermemesini esefle kınıyordum.

Dudaklarımı büküp ayağa kalktım ve Jungkook'un odasında bulunan dresuarın üzerindeki fotoğrafları incelemeye koyuldum. Film izlerken yiyecek bir şeylere ihtiyacımız olduğunu söyleyerek beni odasında bırakmasının ardından ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Tek bildiğim; yalnız kaldığım anda Jimin'i düşünmekten kendimi alamıyordum ve Jungkook'un bir an önce gelmesini istiyordum.

Fotoğrafların arasından ilgimi çeken Jungkook'un elinde oyuncak olan, alt dişlerini göstererek gülümsediği, siyah kazaklı çocukluk fotoğrafı oldu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Fotoğrafların arasından ilgimi çeken Jungkook'un elinde oyuncak olan, alt dişlerini göstererek gülümsediği, siyah kazaklı çocukluk fotoğrafı oldu. Kocaman irisleri dikkatimi tamamen gülümseyen gözlerine çekiyordu. Yüzümde anlamsızca bir tebessüm oluşurken fotoğrafın sağ tarafında kalan yırtılmış kısımdaki kişinin kim olduğu sorusu aklıma düştü çünkü o kısım dikkatli bir şekilde yırtılmıştı.

Kapının aniden açılmasıyla birlikte elimdeki çerçeve ile olduğum yerde kalırken içeriye elindeki paketlerle birlikte Jungkook girdi. Bakışları, karnıma yasladığım ve kollarımı etrafına sardığım çerçeveye düşerken dresuara kısaca göz gezdirdi.

"Ben yokken fotoğraflarımla mı idare ediyorsun?" diye sordu. Her zamanki alaycı tavrından uzak bir soruydu bu.

Omuz silkip çerçeveyi yerine bıraktım ve onun aksine "tüh, yakalandım," diyerek umursamaz bir tavırla geniş koltuğun sağ tarafına oturdum.

Bakışlarını bir an olsun benden ayırmadan paketleri cam sehpanın üzerine bırakan Jungkook, koltuğun ortasında duran sehpayı benim bulunduğum kısma doğru biraz çekti ve kendisi de yanımdaki boşluğa kuruldu. Aramızda biraz mesafe kalsın diye koltuğun en sağına oturduğumu anlayamıyor muydu?

"Bu kadar yakınımda olmana gerek var mı?" diye sorduğumda beni sehpaya doğru eğilip paketleri açmaya koyuldu. Bir yandan da "istersen aramıza yastık falan koyalım," diyerek alay etmekten de geri kalmamıştı.

Bence gayet mantıklıydı!

Herhangi bir yanıt vermemem üzerine paketlerden birinin içinden kocaman bir karton kutu çıkardı. Bantlı kısmını açınca bunun damla çikolatalı kurabiyelerle dolu bir kutu olduğunu fark ederek gülümsedim.

Euphoria ❧ KookUWhere stories live. Discover now