26.Bölüm

8.1K 1K 1K
                                    

(Jieun)

Bornozumun iplerini bağlayıp banyodan çıkarken Çoko miyavlayarak bana ulaşıp ayaklarıma sürtünmeye başladı. Muhtemelen acıkmıştı ve mama kabını doldurmamı istiyordu aksi halde karyolamın altında uyumaktan başka yaptığı eksta bir şey yoktu. Pek uyuşuk, uysal bir kediydi. Belki oldukça minik olması yüzündendi.

Dolabın çekmecesinden aldığım mamayı Çoko'nun mama kabına boşaltıp minik pembe dilini kabın içine daldırmasını keyifle izledim ve sonra akvaryumunda kıvrıla kıvrıla yüzen Jimin'in de doyurulması gerektiğini aklımın bir köşesine not ederken kalbimin üzerine oturan ağırlığı umursamamaya çalıştım.

"Ah akılsız Jieun! İnsan balığına neden platonik aşkının ismini verir?"

Başımı olumsuzca iki yana sallayıp kendimce hayıflanırken bakışlarım masamın üzerinde duran not defterime ilişti. Dün gece yatağımın üzerine attığımdan emindim. Ayaklanıp masanın üzerine kadar gidemeyeceğine göre defteri oraya tavşan kılıklı biri götürmüş olmalıydı.

Gözlerimi devirerek defteri elime aldım ve saklayacak güvenli bir yer ararken daha önce yazmış olduğum "ilk öpücüğümü almak istediğim kişiler listesi" başlıklı sayfayı yırtıp atmak için defterin sayfalarını hızla çevirdim.

Aradığım sayfaya ulaşmamla birlikte gözlerim kocaman açılırken dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Başlıkta bir sıkıntı yoktu ama seçenekler tamamen değişmiş yerine yalnızca "Jeon Jungkook" diye tek bir seçenek gelmişti.

Benimle dalga mı geçiyordu?

Jungkook'un yakasına yapışıp hesap sormak için hızlı adımlarla koridora kadar ulaştığımda alnımdan süzülen bir damla su beni kendime getirdi. Bornozla hesap sormaya kalkışmak cidden bana özgü bir aptallık şekliydi.

Geriye dönüp odamın kapısını kapattıktan sonra ssaçlarımın ıslaklığına aldırmadan birkaç toka yardımı ile dağınık bir şekilde topladım ve iç çamaşırları ile birlikte beyaz salaş bir tişört, siyah bir tayt giyinip soluğu Jungkook'un odasının kapısında aldım. Yanıma defterimi almayı son anda akıl edebilmiştim fakat Jungkook'un odasına daldığım anda onu yalnızca alt tarafını örten bel havlusu ile bulmayı planlamıyordum. Geriye attığı uzun saçlarından dökülen damlaların esmer teninde izlediği yolu takip ettim. Boynundan, geniş göğüslerine, oradan da kaslı gövdesine ve hatta kasıklarına kadar takip ettiğim o yol, hiç doğru bir yolmuş gibi görünmedi. Aldığım nefesi doğru düzgün soluyamayıp öksürük krizine girmem bunun büyük bir kanıtıydı.

Endişelenip üzerime doğru yürüyen Jungkook "Neyin var? Ne oldu?" derken "Gelme!" diye bağırarak onu durdurdum.

Jungkook'un tek kaşı havalanırken bir elimle gözlerimi kapatıp arkama döndüm. Bununla birlikte kahkaha attığını duydum.

"Ne diye çıplak dolaşıyorsun ortalıkta?"

Sesim oldukça telaşlı çıkmıştı. Soluklarım gereğinden fazla hızlıydı. İlk kez birini çıplak gördüğüm için olmalıydı. Yani tam anlamıyla çıplak sayılmazdı ama o havlu onu ne kadar koruyordu ki?

"Ortalık dediğin yer, benim özel alanım. Buraya pat diye dalan sensin."

Pekala, ilk kez Jungkook haklıydı fakat beni çıldırtan ve buraya pat diye dalmama sebep olan şey de onun yaptığı pervasızlıklardı.

"Üzerini giyin de göstereceğim ben sana gününü."

"Göstersen iyi edersin, durumu eşitlemiş oluruz."

Euphoria ❧ KookUWhere stories live. Discover now