75 Bin Özel Bölümü ✨

446 26 13
                                    

Bölüm 25. bölümden sonraki bir zamanda geçiyor, henüz oraya gelmediyseniz bu bölümü okumanızı şimdilik önermem.

Tüm bu karmaşadan sıkılmıştım.

Ne zaman olacağını bilmediğimiz savaş için hazırlanıyorduk. Alex, kaleyi andıran bu evde bulunan herkes için çalışma programları oluşturmuştu. Her gün belirli saatlerde antrenman yapıyorduk.

Vampirlerin çoğu buna uyuyordu, zaten başka seçenekleri yoktu. Hatta birçoğu bu antrenmanlara hevesle katılıyordu, içlerindeki öldürme arzusunu az da olsa bastırıyor olmalılardı.

Benimse böyle bir derdim yoktu. Kardeşimi o kadından kurtardığımdan beri savaşım bitmişti. En azından, bir süreliğine öyle hissetmek için kendime izin vermiştim. Telefonumu çıkarıp benim için oluşturulan programa baktım. Bu hafta iki günü asmıştım bile.

Bir gün daha olsa ne fark ederdi?

Adımlarımı aşağıya, daha önce girmeye cesaret edemediğim yerlere yönelttim. Alex'in evi bir kaleye benziyordu, ortaçağdan kalma gibiydi. Ve aşağıda görebileceklerim beni korkutmuştu.

Taş merdivenleri takip edip aşağıya indiğimde toprağın taşa yaptığı baskıyı hissedebiliyordum. Kolyem olmasına rağmen bunu hissediyor olmak ölüme aslında her zaman yakın olduğumu gösteriyordu.

Duvarlara montelenmiş modern lambalar evin görüntüsüyle büyük bir tezat oluşturuyordu. Eğer burada olmasalardı gerçekten ortaçağda hissedebilirdim. Yürüdüğüm koridor bitip yalnızca sola dönmeme izin verdiğinde adımlarımı o yöne çevirdim.

Tanıdık bir koku burnuma ulaşıyordu. Keskin, baş döndürücü ve hatta rahatsız edici...Bunun yağlı boya kokusu olduğunu anlamak için ünlü bir ressam olmaya gerek yoktu. Böyle bir evde yağlı boya neden olurdu ki?

Alex Laurent'in bilmediğim gizli bir yeteneği daha mı vardı?

Ancak yanılmıştım. Kokuyu takip edip oraya ulaştığımda gördüğüm kişi Anastasia oldu. Yüzümdeki şaşkınlık dolu ifadeye kardeşimin de eşlik etmesi gecikmedi. Ayak seslerimi duyduğunda bakışlarını olduğum yere çevirmiş ve beni gördüğünde kaşları havaya kalkmıştı.

"Anastasia, burada ne arıyorsun?" diye sordum. Elindeki fırçaları hızla bırakıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Merak etme, Alex biliyor." dediğinde şaşkınlığım iki katına çıktı. "Yalnızca bu şeyleri kullanamıyorum!"

Bakışlarımı az önce bıraktığı fırçalara çevirdim. Anastasia küçükken çeşitli bitkilerden elde ettiğimiz boyalarla resimler çizerdik. Ancak daha önce hiç fırça kullanmamıştı. Eğer yaşamaya devam etseydi kardeşimin ne kadar iyi bir ressam olabileceğini düşündüm.

"Hey, neden öyle bakıyorsun?" dedi Anastasia, bakışlarımdaki hüznü görmüş olmalıydı. "Alex burada olduğumu biliyor dedim ya." diye ekledi. "Hem istediğimde buraya gelebileceğimi o söyledi."

Hafifçe gülümsedim. "Alex resim mi çiziyormuş?" Aslında kendi kendime mırıldanmıştım ancak Anastasia beni duydu. Eliyle havada garip bir şekil çizip "Hayır." dedi. "Bunlar Teo'nunmuş. Ama artık kullanmadığını söyledi."

Anladığımı belirtir şekilde başımı salladım. Böyle bir hobiye ancak Teo gibi nazik biri sahip olabilirdi zaten. "İstersen sana öğretebilirim." dedim. Anastasia'nın gözleri ışıldadı ancak o ışıltılar hemencecik söndü. "Senin antrenman yapman gerekmiyor mu?"

Başımı olumsuz anlamda salladım ve zemin fırçasını elime aldım. Başlangıç için ideal olmalıydı. Anastasia her hareketimi dikkatle takip ediyordu. Tıpkı küçükken yaptığı gibi... "Bununla gökyüzünü boyayabilirsin." deyip fırçayı eline tutuşturdum.

İçgüdüWhere stories live. Discover now