15. Bölüm

1.5K 132 17
                                    

Bölüm Şarkısı: Two Steps From Hell- Wind Queen 

İyi okumalar...

Zamanım daralıyordu. Evan yeniden beni kontrol etmeye gelene kadar plan yapmak için yalnızca birkaç saatim vardı. Zamanın çok öncesinden gelen ve zamandan daha önde olan bir varlığı -beni- bile zamanla yarışmak zorluyordu. Çünkü elime belki de bir daha yakalayamayacağım bir fırsat geçecekti ve ben bunu kullanamazsam olacakları düşünmek istemiyordum. 

İstemeyerekte olsa içtiğim biraz kan gücümü toparlamama yetmişti. Bu yüzden kendimi düşünmeye zorladım. Fakat bir türlü sönmek bilmeyen florasandan gelen vızıltı konsantransyonumu bozuyordu. Kandan olsa gerek, sesi en tiz yerine kadar duyabiliyordum. Öfkeyle başımı yukarı kaldırdığımda beklemediğim bir şey oldu. Florasan bir anda parçalandı ve parçalar üzerime kar gibi yağdı. Küçük cam parçalarından birazı kollarımı çizerek yere düşmüştü. Bir kısmıysa saçımın aralarına yıldız serpiştirilmiş gibi parlıyordu. 

Neler olduğuna anlam veremezken gürültünün kesilmesine sevinmiştim. En azından daha rahat düşünebilirdim. Fakat şimdiki sorunum da karanlıktı. Etrafta işime yarayacak şeyler olabilirdi fakat tam olarak göremiyordum. Kanın etkisi de azalmaya başlamıştı, yakın bir zamanda hiçbir şey görmüyor hale gelecektim. Birkaç dakika sonra kapının kilidinin açıldığını duydum. Evan sesi duyup beni kontrole gelmiş olmalıydı. 

"Alexandra?" diye seslendi Evan. Sesinde azda olsa korku sezmiştim. Kaçtığımdan şüphelenmiş olmalıydı ve eğer bu doğruysa asla eli boş gelmezdi. Bana doğru atılan birkaç adım duydum ve Evan'ın yüzünü hayal meyal gördüm. Evan beni hala oturur vaziyette görünce nefesini dışarıya verdi. Yanıma geldiğinde elinde tuttuğu küçük bıçağı gördüm ve bu beni gülümsetti.

"Sana bir şey oldu sandım."

Evan bunu dalga geçer gibi değil de gerçekten benim için endişelenmiş gibi söylemişti. "İstediğin bu değil mi?" dedim kaşlarımı çatarken. Karanlıkta bu ifademi gördüğünü pek sanmıyordum. "Öyle tabii." dedi Evan ve yerde yankılanan metal sesinden bıçağı attığını anladım. "Fakat burada değil." Evan sandalyenin arkasına geçip beni sandalyede tutan ipleri söktüğünde şaşırmıştım. Beni serbest mi bırakıyordu? 

"Neler oluyor?" diye sordum ona bakarak. Yakınımda olduğu için yüzünü görebiliyordum. "Bana ayrılan sürenin sonuna geldik." dedi ve kahkaha attı. Kahkahası morgda yankılandıktan sonra devam etti. "Yoluna benden daha profesyonel katillerle devam edeceksin."

Beni kolumdan tutup kaldırdığında sendeledim. Evan kolumdan sıkıca tutmasa çoktan yeri boylardım. Birlikte kapıya geldiğimizde Evan bana bir bakış attı ve kapıyı açtı. Güneş ışığı gözlerimi kör edercesine yansırken kolumda yeniden Evan'ın elini hissettim ve yürümeye başladım. 

O temkinli bir şekilde etrafı kontrol ederken kolumu daha da sıkıyordu. Kendimi iyi hissettiğim nadir anlardan birindeydim ve eğer şimdi kaçmazsam muhtemelen bir daha yapamayacaktım. "Ormanda biri var." dedim sahte bir panikle. Fakat tahmin ettiğim gibi Evan telaşa kapılmıştı. Refleks olarak kolumu bıraktığındaysa yan tarafımda duran büyük taşı aldım ve Evan'ın kafasına geçirdim. Bu onu durdurmayacaktı, biliyordum. Fakat en azından bana kaçmam için bir şans tanıyabilirdi.

Evan'a ne olduğuna bakmadan ormana doğru koşmaya başladım. Dallar kollarımı çizip duruyordu fakat durmamam gerekiyordu. Çünkü durursam bir daha koşacak kuvveti bulamayabilirdim. Olabildiğince hızlı koşmaya çalışırken bir saniyeliğine arkama baktım. Kimse yoktu. Evan beni aramaya başlamadan yönümü değiştirdim. Gittiğim yönde de ağaçlar giderek artıyordu ama durmak için vaktim yoktu. Yüzümü çizen dallara, habire takıldığım dal parçalarına rağmen koşmaya devam ettim. 

İçgüdüWhere stories live. Discover now