19. Bölüm

1.4K 132 3
                                    

Bölüm Şarkısı: Tracey Chattaway- Night Sky

İyi okumalar...

Her karanlığın ardından aydınlık gelir fakat her aydınlık yeniden karanlığa teslim olmaya mahkumdur.

Percy ve diğerlerinden ayrılalı bir hafta oluyordu. Bu sürede onlarla bir kez bile iletişim kurmamış olmam rahatsız ediciydi. Özellikle Percy ile dostluğumuzun sona erdiğini düşünmek derin nefesler almama neden oluyordu. Bu hoşnutsuz halim Alex'in gözünden kaçmamıştı elbette. Birkaç kez bana baksada hiçbir şey demeden elindeki dergiyi okumayı sürdürüyordu. 

Bir şekilde onunla konuşmalıydım. Fakat Mila sürekli etrafımdayken onunla konuşmam oldukça zor olacaktı. Ayrıca Mila beni yalnız bırakmamak için görevlendirilmiş gibi sürekli peşimdeydi. Bu yüzden ona sinir olmaya başlasamda aslında onu seviyordum. Kısa saçları ve bir düğmeyi andıran burnu onu olduğundan daha sevimli gösteriyordu. Evde hemcinsi olarak yalnızca ben olduğum düşünülürse takılmak için beni seçmesi normaldi. Fakat sürekli peşimde dolaşması bazen can sıkıcı olabiliyordu. "Sanırım kan içmem gerekiyor."

Mila konuştuğunda bakışlarımı ona çevirdim. Hemen ardından Alex'e kaçamak bir bakış attım. Koltuğuna iyice yayılmasına bakılırsa uzun bir süre buradan kıpırdamayacak gibi görünüyordu. Beklediğim fırsat bu olabilirdi. "Sen git." dedim sesimi normal tutmaya çalışarak. "Ben şu anlık iyiyim."

Mila anlayışla gülümseyip başını salladıktan sonra Alex'e doğru kaçamak bir bakış attı ve uzaklaştı. O gittiğinde derin bir nefes aldım. Nihayet Alex ile konuşabilme fırsatını elde etmiştim. Odanın içinde viski ve gül kokusu duyuluyordu. Ve Alex'ten geldiğini tahmin ettiğim erkek parfümü...Dürüst olmak gerekirse, parfümü gerçekten güzeldi.

Bakışlarımı ellerimden çekip yüzüne çevirdiğimde onun da bana bakmakta olduğunu fark ettim. Bu, bir anlığına afallamama sebep olsa da kendimi toparlamayı başardım. Alex hafifçe gülümsedikten sonra elindeki bardağı bana doğru uzatıp "İster misin?" diye sordu. "Hayır." diye yanıtladım. "Ben votka severim."

Cevabımdan sonra Alex kaşlarını kaldırarak gülümsedi ve başını salladı. Onunla konuşmak istediğim konu içki değildi elbette. Bir an önce Anastasia'yı kurtarmak için ne yapacağımızı öğrenmem gerekiyordu. "Anastasia'yı kurtarmak için vaktimiz daralıyor, bir şeyler yapmalıyız artık." dedim ve beklentiyle Alex'e bakmaya başladım. 

Alex anlamadığını belirten bir bakış attığında "Kardeşimin ismi Anastasia." diye ekledim. Alex başıyla onayladıktan sonra "Onun nerede olduğunu biliyorum." dedi ve ayağa kalktı. "Ne, nasıl?" diye sorularımı sıraladım anında. Heyecanımı bastıramadan sorduğum sorular Alex'i gülümsetmişti. Yeniden bana döndüğünde "Annem bir cadı,unuttun mu?" dedi. Sesinde muzip bir tavır vardı. 

Böylesine ciddi bir konuda bile alaycı davranabiliyordu. Alex daha sonra elindeki bardağı yavaşça masanın üzerine bıraktı ve onu takip etmemi belirten bir işaret yaptı. Bacaklarım beynimden bağımsız şekilde harekete geçmişti bile. Alex evin birkaç adım önünde durup bakışlarını uzakta bir yere dikti. Merakla yüzüne bakmaya başladığımı fark edince bana doğru döndü. 

"İlerideki ağacı görüyor musun?"

Sorduğu soruyla beraber bakışlarımı parmağıyla işaret ettiği noktaya çevirdim. Yüksek bir tepenin üzerinde oldukça geniş bir ağaç duruyordu. Yaprakları yere değdiğinden gövdesini görmek zordu fakat asırlardır var olduğu anlaşılıyordu. 

Alex "O yalnızca bir ağaç değil." diye devam ettiğinde bakışlarım yeniden ona döndü. Soru sormaya hazırlandığım sırada beni susturdu ve ciddi bir ifadeyle devam etti. "O ağaç boyutlar arasında geçiş sağlayabiliyor." 

İçgüdüWhere stories live. Discover now