28. Bölüm

1.3K 119 5
                                    

Beğendiğiniz replikleri bana gönderebilirsiniz, biliyorsunuz diğer çalışmada paylaşıyorum. İyi okumalar :D

Sonbahar, 1400

Alex hala ortalarda yok. Onun için endişeleniyorum. Fakat annem onun peşinden gitmememiz için bizi defalarca uyardı. Ayrıca beni bir an olsun yalnız bırakmıyor. Bir fırsatını bulabilseydim kardeşimin peşinden gitmekten bir an bile tereddüt etmeyecektim fakat ne çare?

Keşke kardeşim bu denli inatçı olmasaydı. Belki o zaman bir aile olabilirdik. O kıza olan aşkından kurtulabilseydi eğer her şey farklı olabilirdi. Annem Alex'e o kızın bizden farklı olduğunu defalarca söylediyse de Alex vazgeçmiyordu. Onu kurtarmak için ne yapmalı?

Alex'in annemin bahsettiği şeyi yapmasını engellemek için yapabildiğim tek şey Tanrı'ya yalvarmak. Umarım ailemizin üzerindeki kara bulutlar bir an önce dağılır. Tanrım, tek dileğim bu.

**********************

Deri kapaklı defteri kapatıp hızlı bir şekilde eski yerine yerleştirdikten sonra koşar adımlarla odadan çıktım. Yaklaşık yarım saattir Teo'nun odasındaydım ve geri dönmesi an meselesiydi. Biraz araştırınca Teo'nun çalışma masasının hemen altındaki tahta dolapta bulduğum deri kapaklı defterin Teo'nun günlüğü olduğunu fark etmiştim. Aylardır cevabını merak ettiğim tek sorunun cevabını o günlükte bulabilirdim: Vera neden Alex'ten nefret ediyordu?

Az önce okuduğum sayfa kafamı karıştırmıştı. Defterin çok eski olmasından olsa gerek yazıların bazı yerleri silinmek üzereydi. Fakat okuduğum kadarıyla Teo Alex'in aşık olduğu bir kadından bahsetmişti. Bu kadın kimdi? Daha doğrusu neydi? Şu an neredeydi? Ya da ölmüş müydü? Tüm bu sorular beynimde dolaşıp duruyordu.

Salonun kapısında çarptığım küçük beden düşüncelerimden kurtulmamı sağlamıştı. Anastasia birkaç adım ötemde durmuş, dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı. "Özür dilerim." diye mırıldandım ona doğru birkaç adım atarken. Kollarımı etrafına sardığım sırada Anastasia "Sorun değil. Dalgın görünüyorsun?" diye mırıldandı. Kardeşimin yanağına bir öpücük kondurduktan sonra salonun büyük bir bölümünü kaplayan vitrine doğru ilerledim ve bana ait kısımdan cam bir bardak alarak kanın bardağa yuvarlanmasına izin verdim. Bu esnada Anastasia beni izliyordu. Kandan birkaç yudum aldıktan sonra bardağı elimde çevirerek kendimi kanepeye attım.

"Sorun ne?"

Anastasia karşımdaki koltuğa otururken bu soruyu sormuştu. Fakat onunla pek fazla ilgilenmiyordum. Aklım hala Teo'nun günlüğündeydi ve içimden bir ses tüm günlüğü okumam gerektiğini söylüyordu. Yaptığım şeyin yanlış olduğunun farkındaydım lakin gerçeği öğrenmeye ihtiyacım vardı.

Bir annenin oğlundan nasıl nefret edebildiğini öğrenmem gerekiyordu.

Anastasia bakışlarını üzerimden çekmeyince ona omuz silkerek cevap verdim. Fakat kardeşim tatmin olmuş görünmüyordu. Birkaç saniye içinde yeniden konuşmaya başlayacağından adım kadar emindim. "Şu anda seninle paylaşmam mümkün değil." diye mırıldandığımda Anastasia'nın yüzünde garip bir ifade oluştu. Kardeşim hafifçe kaşlarını kaldırdı, bir açıklama bekliyor gibiydi. Fakat açıklama yapmak için fazla düşünceliydim.

Bir kristali andıran küçük bardağımı yan tarafımdaki sehpaya bırakıp ayağa kalktım ve gözlerimi Anastasia'nınkilerle buluşturmadan salondan çıktım. Teo ve Alex henüz dönmüş değildi, dolayısıyla zaten sayısı az olan vampirlerin çoğu da yoktu. Ev o kadar sessizdi ki damarlarımda akan kanın sesini bile duyabiliyordum. Yavaş adımlarla yukarıya çıkan merdivenleri takip ettim ve Teo'nun odasının önünde durdum. Oraya girip girmemekte kararsızdım. Bir yanım defterde yazanların devamını okumak için sabırsızlanıyordu. Diğer yanımsa bunun oldukça tehlikeli olduğu hakkında kısa bir nutuk çekiyordu. Teo ve Alex birlikte çok sık gitmezlerdi, mutlaka biri evde kalırdı. Ki bu genellikle Alex oluyordu. Ve Alex, abisi onun ayak işlerini hallederken beni göz hapsinde tutmaktan büyük zevk alıyordu.

Bu yüzden nutuk çeken tarafıma kulaklarımı tıkayıp odanın kapısını açtım ve kendimi içeri attım. Evde kalan birkaç vampirin benimle ilgileneceğini sanmıyordum ancak yine de kapıyı yavaşça kapattım. Söz konusu Alex olunca işimi sağlama almam gerekiyordu. Kapının kapandığından emin olur olmaz tahta dolaba yöneldim ve defteri aldım. Sırtımı dolaba yasladıktan sonra hızlıca sayfaları karıştırıp kaldığım yeri buldum. Fakat bu sayfadaki yazıların büyük bir çoğunluğu silinmişti. Bir kısmı ise Fransızca yazılmıştı. Bu kısımları okumam imkansızdı ancak yine de okuyabildiklerimi okumaya kararlıydım.

Güz, 1?16

Geçen hafta Alex geldi. Annem ona ? yapmamasını söyledi ama ?

Hatta Alex ? ile evl?n? bahsedip durdu ama annem kararından ? gibi durmuyordu. Ben ona ? karar verdim.

Yazının buradan sonraki kısmı Fransızca'ydı. Ayrıca okuyabildiğim kısımlar içindeki tüm anahtar kelimeler silinmişti. Yalnızca "evlenmek" kelimesini çözebilmiştim fakat oradaki ismi bir türlü okuyamıyordum. Teo, Alex'in kimle evleneceğinden bahsetmişti? Defteri gözlerimin içine sokarcasına yüzüme yaklaştırdım fakat okumam mümkün değildi. Yazının en çok silinen yeri burasıydı. Sanki biri özellikle buradaki ismin okunmamasını sağlamış gibiydi. Gözlerimi kısıp silinmiş yerdeki harfleri okumaya çalışırken Alex'in sesini duymam vücuduma bir ürpertinin yayılmasına neden oldu. Defteri hızla kapatıp çıkardığım gürültüyü önemsemeden eski yerine yerleştirdim ve koşar adım odadan çıktım. Eğer duyduğum ses gerçekten Alex'e aitse Teo da dönmüş demekti. Bu da yakalanmamın an meselesi olduğunu gösteriyordu. Kapıyı kendimin bile duyamayacağı bir sessizlikle kapattıktan sonra soluğu odamda aldım. Birkaç derin nefes sonrası sakinleştiğime karar verince seslere kulak kesildim. Duyduğum ses gerçekten ona aitti. Alex ciddi bir tonla konuşuyordu fakat kelimelere tam olarak odaklanabilmiş değildim. Daha sonra Teo ona Fransızca karşılık verince konunun önemli olduğuna emin oldum. Çünkü ikisi yalnızca önemli konularda Fransızca konuşurdu. Alex de abisine aynı şekilde karşılık verdi. Fransızcayı da İngilizce kadar aksanlı ve güzel konuştuğunu şimdi fark etmiştim. Bu adam özel bir eğitim falan mı almıştı?

Merdivenleri takip edip aşağıya indiğimde salonun kapısında karınca yığınları gibi duran vampirleri görünce duraksadım. Teo'nun adamları dönmüş olmalıydı.

Tamam, konu gerçekten ciddi olmalıydı.

Bu teorim Alex'in yüzünde kuruyan kan damlalarını görünce doğrulanmış oldu. "Ne oldu?" Bu soruyu Alex'e bakarak sormuştum fakat her zamanki gibi bana cevap veren Teo olmuştu. "İş kazası diyelim." Bunu keyifli bir şekilde söylemişti. Fakat Alex eğleniyor gibi durmuyordu. Yavaş adımlarla odanın içine doğru ilerledim. Alex elindeki kadehi sıkıp parçalara ayırdı. Yere binlerce kristal düşerken Alex'in kanıyla kırmızıya boyanmışlardı. "Tahmin edeyim, Vera değil mi?" diye sordum Teo'ya dönerek. Teo beni hafif bir baş hareketiyle onaylayınca seslice nefesimi verdim. Vera hiçbir zaman vazgeçmeyecekti anlaşılan. "O cadıyı parçalayacağım günü iple çekiyorum." diye mırıldandı Alex dişlerinin arasından. Ardından odaya çöken sessizlik can sıkacak türdendi. Alex'in öfkesini anlıyordum. Fakat bir gerçek vardı ki o da Vera'yı alt etmenin kolay olmayacağıydı. Büyük zaferler için büyük fedakarlıklar gerektiği gibi bunun için de fedakarlıklar gerekiyordu. Çok büyük fedakarlıklar...

İçgüdüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin