21. Bölüm

1.5K 143 11
                                    

Bölüm şarkısı: Christina Perri- A Thousand Years 

Her şey karmaşık bir düğümü andırır gibi karıştığında aslında o nokta çözülmenin başlayacağı yerdir.

İhanete uğramış gibi hissediyordum.

Annem Vera'yı bulmamı söylerken Vera'nın Anne olduğunu bilmiyor muydu? Bilmiyor olması imkansızdı. Benim onunla karşılaşmamı mı istemişti? Fakat neden?

Anneme güvenmekle hata yaptığımı düşündüm. Bu her zaman böyle olmuştu. Annem her seferinde güvenimi boşa çıkarmakta ustaydı. Neden bu kez farklı olacağını düşünmüştüm ki?

Annemin Vera ile ne gibi bir sorunu olabilirdi? Onların bir kez bile tartıştıklarını görmemiştim. Annem her zaman ona saygı duyardı. Benim bilmediğim ne olmuş olabilirdi? Aklım öylesine karışmıştı ki tüm olasılıklar olağan görünüyordu. Gerçekten kimin güvenilir olduğunu ya da neyin doğru olduğunu bilmiyordum. Emin olduğum tek bir şey vardı.

O da Anne'nin hepimizle oyun oynadığıydı. Bize gerçek adını söylememesinin sebebi bu oyunu daha kolay oynamaktı anlaşılan. 

Alex sinirli bir şekilde odanın ortasında geziniyor, ara sıra bir şey bulmuş gibi kafasını yukarıya çeviriyordu. Bense gözlerimle onu takip ediyordum. Odada duyulan tek ses Alex'in sinirle verdiği nefesleriydi. Sinirle bir sağa bir sola yürümesi hipnoz etkisi yaratıyordu. 

Bir süre sonra Alex yürümeyi bıraktı ve dün ölen cadının boynundan aldığı kolyeyi sertçe sehpanın üzerine attı. Sanırım bu bir tür tılsımdı.

Karşımdaki koltuğa oturduğu sırada içeri giren Teo şaşırmış görünüyordu. "İşler nasıl gidiyor diye bakmaya gelmiştim fakat görüyorum ki pek iyi gitmiyor." diye mırıldandığında Alex bakışlarını abisine çevirdi. "Her şeyi planlamış olmalı." dedi Alex sinirle solurken. Daha çok benimle konuşuyormuş gibi bir hali vardı. Bu yüzden Alex'in bakışlarına karşılık verip hafifçe başımı salladım. 

Teo kaşlarını çatıp birkaç adım attı ve oturduğum koltuğun yanına geldiğinde durdu. "Yıllardır kardeşimi esir tutan annenmiş meğer." diye açıklama yaptığımda Teo'nun dudakları şaşkınlıkla aralandı. Fakat Alex bu şaşkınlığı sahte bulmuş olmalıydı. Alaycı bir şekilde güldüğünde bakışlarımı ona çevirdim. O ise yeşil gözlerini her zamankinden biraz daha fazla kısmıştı. Bu, meydan okuyacağı zaman yaptığı bir hareketti. Doğrudan Teo'ya bakıyordu. Bir süre sonra dilini hafifçe alt dudağında dolaştırdı. "O cadı seni gerçekten şaşırttı mı, abi?"

Alex'in sesi her ne kadar sakin çıksada biraz sonra ortamın gerileceğini haber veriyordu. Teo bir süre sessizliğini korudu. Parmaklarıyla koltuğun tahta kısmında ritim tutuyordu ve bu bir melodiye benziyordu. Daha sonra elini siyah pantolonunun cebine soktu ve kardeşine bir bakış attı. "Sevgili kardeşim yenilgiyi hazmedemiyor anlaşılan." 

Teo cümlesini bitirdiğinde gözlerimi Alex'e çevirdim. Alex'in bakışlarında ürkütücü bir hava vardı. Teo, onu nereden vuracağını çok iyi biliyordu. Tam da tahmin ettiğim gibi, Alex'in yüzü öfkeli bir ifadeye büründü. Bir süre sonra dişlerini sıkarak "O şeytanı öldürmeme izin verseydin şimdi yeniden onunla uğraşmak zorunda kalmayacaktım." dedi. Aynı zamanda oturduğu yerden kalkmıştı. Bu, refleks olarak benim de kalkmama neden olmuştu. Çünkü çok yakın bir zamanda ikisinin birbirine gireceğini biliyordum. 

Teo sakin ama tehditkar bir sesle Alex'i uyardı. "Annemiz hakkında konuştuklarına dikkat et." Fakat bu tehdit Alex'in umrundaymış gibi gözükmüyordu. Birkaç adım atıp abisinin çok yakınında durduğunda ben de birkaç adım atmıştım. "O cadı benim annem değil." dedi Alex dişlerinin arasından. Daha sonra kurduğu cümle bardaktaki son damlanın taşmasına neden olmuştu. "Fakat sen Teo, annenle son zamanlarını birlikte geçirmek isteyebilirsin. Çünkü bir dahaki sefere onu kurtlara yedireceğim."

İçgüdüWhere stories live. Discover now