36. Bölüm

1.1K 99 23
                                    

 İyi okumalar 💫

Zihnimin içi savaş alanı gibiydi. Düşüncelerim birbirine girmiş, ortalığı toza bulamıştı. Ve bu sis bulutunun içinden kaçmayı başaran son kırıntıları da sabahın serin rüzgarı süpürüyordu.

Bir karar vermiştim. Daha doğrusu, bu kararı vermek zorunda kalmıştım.

Kendimi ev denen o boğucu kafesten kurtarmadan hemen önce Anastasia'nın avucumda derin bir kesik açıp kanımın birazını ufak kaselerden birine akıtmasına izin vermiştim.

Annem geri dönecekti. Yeniden, somut bir biçimde var olacak ve her saniye gözlerimin önünde dolaşıp duracaktı. Bu, kesinlikle istemediğim bir şey olsa da mecburdum.

Vera'nın iksiri sayesinde güçlenip şehri ele geçiren kurtlar yüzünden güç dengesi değişmişti. Alex, gücü halen elinde tuttuğuna inansa da ben, öyle olmadığını biliyordum.

Okyanusla aramdaki tek engele yaslanıp bakışlarımı kıyıya öfkeyle vuran dalgalara çevirdim. Bundan sonra her şeyin farklı olacağını hissetmiş gibiydiler. Muhtemelen, haklılardı.

Değişimin başladığını şimdiden hissediyordum. Bunun en iyi örneği Alex'ti.

Cep telefonumun tanıdık melodisi kulaklarıma ulaştığında daldığım düşünce aleminden sıyrılıp gerçekliğin dünyasına döndüm. Arayanın kim olduğunu biliyordum. Bu yüzden, ismini ekranın üzerinde gördüğümde şaşırmamıştım.

Alex Laurent.

Birkaç gün önce asla yapmayacağı bir şey yapmış, buradaki gücünü kendi elleriyle Jacop'a bırakmıştı. Ve bunun sorumlusu olarak beni görüyordu. Aslında, haksız da sayılmazdı.

Neden, aptal kolyemi boynumda tutamıyordum?

Birkaç gündür ev, hiç olmadığı kadar kalabalıktı. Çoğu yüzü ilk kez gördüğüme yemin edebilirdim. Aylardır yaşadığım evde, bir yabancı gibi hissediyordum. Bunda, Alex'in tavırları da son derece etkiliydi.

Bir süre ekrandaki ismine baktıktan sonra telefonu okyanusun serin sularıyla buluşturdum. Alex'in koyduğu yeni kurallardan birine göre, bizi aradığında -eğer ölmediysek- telefonu açmak zorundaydık.

Ama ben açmayacaktım.

Arkamı döndüğümde gördüğüm şeyle gözlerimin büyüdüğünü hissettim. Neredeyse boş sayılabilecek caddenin orta yerinde duran siyah arabanın, Alex'in arabası olduğuna şüphem yoktu.

Alex Laurent, nerede olduğumu bildiği halde kuralı çiğneyip çiğnemeyeceğimi görmek için beni arayabilecek kadar psikopat biriydi.

Arabanın kapısını sertçe kapatıp hızlı adımlarla bulunduğum yere yürümeye başladığında derin bir nefes aldım. Onu biraz tanıyorsam, yanıma ulaştığı an tartışmaya başlayacaktık.

Bir duvarı andıran yüzü birkaç adım önümde durduğunda onu izliyordum. Nihayet, konuşmaya karar verip "Kurallar konusunda yeterince açık olduğumu sanıyordum." dedi.

Hafifçe başımı salladım. Alex bakışlarını kısa bir anlığına okyanusa doğru çevirip "Öyleyse, bir kuralı çiğnemenin cezası olduğunu da biliyorsun." diye ekledi.

"Bana hiçbir şey yapmayacaksın." diye mırıldandım. Kendimden emin konuşmuştum.

Hemen ardından tepkisini beklemeden arabaya doğru yürümeye başladım. Alex bana yetişip durmamı sağladı. "Sana, diğerlerinden farklı olduğunu düşündüren ne?" Bunu son derece soğuk bir ses tonuyla sormuştu.

Tereddüt etmeden "Çünkü beni seviyorsun." dedim. Bunu söyleyebilmiş olmama şaşırırken kalp atışlarımın hızlanmasına engel olamamıştım. Alex'in sert yüzünden çok hafif bir şaşkınlık ifadesi geçti. Bunu beklemiyor olmalıydı.

İçgüdüWhere stories live. Discover now