5. Bölüm

2.4K 185 5
                                    

Bölüm Şarkısı: Blue Foundation-Eyes On Fire

Düzenlenmiştir.

Tik tak..Tik tak..

Beynimin içinde dolaşan tek ses buydu. Saniyeler yuvarlanıp kocaman bir yığın oluşturuyor ve bu yığınlar birikerek zihnimin duvarlarını zorluyordu. Devasa bir kum saatinin içinde mahsur kalmış gibiydim. Üzerimden akıp giden saniyeleri çaresizce izleyip tamamen gömülmeyi beklemek dışında yapabildiğim bir şey yoktu.

Gözlerimi bir daha açmamak üzere sıkıca kapatmıştım lakin beynimin boşluklarından yankılanan bir ses bunu yapmamamı söylüyordu. İçimdeki dürtüyü bastırmak için kendimle savaşıyordum fakat toprağa tamamiyle gömülmedikçe gitmeyeceğini biliyordum.

"Daha ne kadar beklemeyi düşünüyorsun?"

Çukurun diğer ucundan gelen ses dikkatimi dağıtsada kafamı çevirmedim. "Öldür beni bitsin." diye devam etti Ses. Kulaklarımı tıkamak istiyordum yoksa bu dayanılmaz olacaktı. Fakat ellerimle toprağı öyle sıkı kavramıştım ki çıkarabileceğimden şüphe duyuyordum. 

"Bunu zaten bir kere yaptın. Tekrar yapabilirsin." dedi Ses yeniden. Kızın sesi ruhuma işliyor, bir türlü kurtulamadığım kabuslarımı yeniden su üstüne çıkarıyordu. Ruhumun aldığı ve asla iyileşmeyecek bir yaraydı o kız. Küçük bir çocuğun hayaletlerden korktuğu gibi korkuyordum ondan. Ve onu sonsuza dek yanımda taşıyacağımı bilmek ruhumu parçalara ayırıyordu.

Gözlerimi aralayarak ona doğru baktım.

İlk ve tek avım, hayatım boyunca benimle beraber olan pişmanlığım bana bakıyordu. Boynundan akan kan kısa bir süreliğine de olsa dikkatimi dağıtmayı başarmıştı. Onu yeniden parçalamamak için az bir zamanımın kaldığını biliyordum. Damarlarımın yanmaya başladığını hissediyordum. Bu, kurtulmanın imkansız olduğu bir durumdu.

Bir an önce buradan çıkmalıydım.

Kendime hakim olabiliyordum, şimdilik. Belli bir süre sonra susuzluğum dayanılmaz bir hal alacaktı ve eğer çukurun diğer ucundaki konuşmaya devam ederse dayanamayacağımı biliyordum.

"Buradan çıkmalıyım." dedim yüksek olmayan bir ses tonuyla. Kendimle konuşuyordum fakat o, beni duydu. "Çok aç olduğunu biliyorum." dedi neredeyse onu ısırmam için yalvarır gibi. Ses'e odaklanmamaya çalıştım, bunun yerine çukurun yarısına gelen toprağı düşünmeye zorladım kendimi. 

Toprağın tenimle buluşan yerlerinde ufak kızarıklıklar oluşmuştu. Fakat artık acı hissetmiyordum. Ölmeden önce yaşanan durumlardan biri de buydu. Acı yerini huzura bırakıyordu. Öleceğinizi biliyordunuz fakat korku yoktu, orada sizi bekleyen iyi şeyler olduğunu umut ediyordunuz. Lakin bu benim için geçerli değildi. Bakışlarımı gökyüzüne çevirdim.

Orada beni bekleyen iyi şeyler yoktu.

Kendimi zorlayarak ayağa kalktım ve son gücümle kendimi yukarı çekmeye çalıştım. Fakat bu hiçbir işe yaramadı. Yeniden ve hatta eskisinden daha güçsüz bir şekilde aşağıya düştüm. Ne yapacağıma dair bir fikrim yoktu. Bir şekilde güçlenmek zorundaydım. Yoksa buradan çıkmamın imkanı yoktu. Ölümün bu kadar yakınımda olması düzgün düşünmemi engelliyordu. Çukura dolmakta olan toprağın da bunda etkisi büyüktü. 

"Hadi. Birkaç damla içebilirsin." 

Kız, çukurun diğer tarafından kalkıp yanıma gelmişti ve bileğini bana uzatıyordu. Kanın bu kadar yakınımda olması son derece rahatsız ediciydi, susuzluğumun son evresinde olduğum düşünülürse. "Git buradan." dedim. Fısıltı halinde çıkan sesim hiçbir etki yapmamıştı. "Beni zaten öldürdün Alexandra." dedi benim sesime yakın bir tonda. 

İçgüdüWhere stories live. Discover now