10.Bölüm

1.8K 153 9
                                    

Bölüm şarkısı: Two Steps From Hell-Victory

Hayat aslında iki olasılık üzerine kuruludur. Var olmak ya da yok olmak. Ben var oldum. Ama yok olmadım, olamadım. İşte tam da bu yüzden ben, doğanın kapatamayacağı bir kusurdan ibaretim. Ben bir hiçtim, hiçim fakat hiçliğe karışamayacağım. İşte tam da bu yüzden doğadan daha üstünüm. İnsandan, çiçeklerden, bir koyundan çok daha fazlasıyım. Nefes alan bir ölüyüm, tam da bu yüzden doğaya bir başkaldırıyım. Ölümün başlangıç olduğunun kanıtıyım. Fakat hala duygularım var. İşte tam da bu yüzden insanla aynıyım. İnsan kadar aciz, doğa kadar güçlü bir varlık.

Ben buyum.

Ben Alexandra Dimitrovski.

Ve duygularım yine mantığımı ele geçirmişti. Annemin dediği yere gidecektim. Gideceğimi başından beri biliyordum aslında. Yine de mantıklı düşünmeye çalışmıştım fakat söz konusu ailem olduğunda mantığımın yerini kalbim alıyordu. Bunca yıl sonra annemin bana böyle bir şey söylemiş olması tesadüf olamazdı. Tuzak olma ihtimalini ise düşünmek dahi istemiyordum. "Bana güven." Annemin sesi beynimin içinde yankılandığında "Sana güveniyorum anne." diye mırıldandım. "Sana güvenmek istiyorum."

Yüzümü olabildiğince ifadesiz tutmaya çalışarak aşağıya indim. Ev ilk kez bu kadar sessizdi. Bir an yalnız olduğumu düşündüm fakat onları hissedebiliyordum. Merdivenin son basamağına geldiğimde Percy ile bakışlarımız kısa bir anlığına buluştu. Ona doğru gülümsedim fakat o yalnızca başını sallamakla yetindi. Bana hala kırgın olmalıydı. 

Jane ve Jack de oradaydı fakat ikisi de bana bakmamaya yeminli gibiydi. Ashley benimle zaten konuşmuyordu, geriye yalnızca Oliver kalmıştı. Bir an kendimi bu ortamda o kadar dışlanmış hissettim ki Oliver'ın yanına sıvıştım. Bana gülümseyerek karşılık verdi. Diğerleriyle aramda olanları bildiğini biliyordum ama Oliver bu tarz şeylerden bahsetmezdi. Onun sevdiğim yönü de buydu, kimsenin işine karışmıyordu. 

Onunla konuşmak için dudaklarımı araladığım anda Alex'in sesi odanın içinde yankılanarak bana ulaştı. "Bugünden itibaren abim benim yanımda olmaya karar verdi. Birkaç gün içinde aramıza yeni dostlar katılacak." Dostlar kelimesini üstüne basarak söylemesi dikkatimden kaçmamıştı. "Onun sözü benim sözüm sayılır." dedikten sonra alaycı bir ifadeyle bana baktı. 

"Umarım kardeşime yaptığın cesaret şovunu bana da yapmaya kalkmazsın, çünkü ben ona benzemem." dedi Teo ve odada uzun bir sessizlik oldu. Alex'in tehditleri yetmezmiş gibi birde abisiyle uğraşmak zorunda mı kalacaktım? Ayrıca Teo neden konuyu dönüp dolaştırıp bana getiriyordu sanki? 

Fakat alttan almaya niyetim yoktu. Alex ile anlaşma yapmış olmam abisini dinleyeceğim anlamına gelmiyordu. "Benim olana dokunmazsan elbette." dedim kendimden emin bir şekilde. Oliver yanımda hafifçe öksürdü. Teo'nun yüzünde şaşkın bir ifade oluşurken Alex gülüyordu. 

Teo bir aslan gibi üzerime saldırınca kısa bir anlığına afalladım. Beni kapının yanındaki duvara yapıştırmıştı, bir eliyle de boğazımı sıkıyordu. "Seni tam olarak anlayamadım Alexandra." diye fısıldadı. Bense gözlerim şaşkınlık ve korkuyla açılmış bir şekilde ona bakmakla yetiniyordum. 

Teo boğazıma o kadar baskı uyguluyordu ki soluk borumun ortadan ikiye ayrılabileceğini düşündüm. Sonunda Alex, Teo'yu üzerimden çekti. Yüzünde kızdığı zaman takındığı garip ifade vardı. "Benimle beraber savaşacak olman sana bunu yapma hakkını vermiyor." dedi buz gibi bir sesle. 

O sırada ben olduğum yere çökmüş, nefesimi düzenlemeye çalışıyordum. Teo sinirli bir şekilde evden çıktığında birkaç vampir onu takip etti. Önüme uzanan el kaşlarımı çatmama neden olmuştu. Bu Alex'in eliydi. Önce bana eziyet edip şimdi yardım mı ediyordu? Bakışlarımı yukarı çevirerek yüzüne baktım. O da bana bakıyordu. Yüzünden hiçbir ifade geçmiyordu, bir duvara bakıyor gibi hissediyordum. 

İçgüdüWhere stories live. Discover now