12.Bölüm

1.7K 130 3
                                    

Bölüm şarkısı: Fringe Element- Road Less Traveled

Sahip olmak ne demektir? Bir insan bir yere, bir şehre sahip olabilir mi? 

Alex'e göre insan istediği her şeye sahip olabilirdi. Fakat bana göre durum o kadar da basit değildi. Bir şeye sahip olabilmek için o şeyi elde eden ilk kişi olmanız gerekiyordu. Oysa bu topraklar binlerce, milyonlarca yıldır birilerine ev olmuşken nasıl olur da buranın sahibiyiz diyebiliriz? 

İnsan dünyada yalnızca misafirdir, hangi misafir kaldığı yere "Ben buranın sahibiyim!" diyebilir ki? Fakat Alex diyordu. Ölümsüzlüğün getirdiği bir diğer sonuç da bu sahiplik algısıydı.

Alex, adamın kalbinden eline bulaşan kanı temizledikten sonra koltuğa yeniden oturdu. Kanın büyük bir kısmı salonun ortasına yayılmış, Alex'in koltuğunun alt tarafları kırmızıya boyanmıştı. Alex eliyle işaret verdi ve Nick adamın bedenini sürükleyerek şömineye attı. Şömineden yükselen iğrenç kokulu siyah bulut odanın her köşesine değmek için hızla yayılırken kimseden ses çıkmıyordu. Bir an için nefes almayı bıraktıklarını düşündüm. Hepsi Alex'ten deli gibi korkuyor olmalıydı. Fakat ben herkes değildim.

Bu yüzden ayağa kalktım ve Alex'e bakarak "Neden yaptın bunu?" diye sordum. Ses tonum oldukça sakindi. Alex sert bakışlarını bana çevirdi ve bir süre bana baktı. Bakışları buz kadar soğuktu, içimin ürperdiğini hissettim. Sonsuzluk gibi gelen bir sürenin sonunda Alex "Canım öyle istedi." diye yanıtladı. 

Dalga geçer gibi verdiği yanıt sinirlerimi bozmayı başarmıştı. "Canın her istediğinde dostlarını mı öldürüyorsun sen?" diye sordum dişlerimin arasından. Dost kelimesini üzerine basarak söylemiştim. 

Alex öfkeyle ayağa kalktı ve tam önümde durdu. Ne kadar korksam da gözlerimi gözlerinden çekmedim. "Bu cesaretine hayran olduğumu söylemeden geçemeyeceğim." dedi Alex buz gibi bir sesle. Beni hızla yere ittiğinde afallamıştım. Alex yanıma eğildi ve "Bana ayak bağı olmaya devam edeceksen seni de öldürebilirim. Zevkle." dedi. 

Ses tonu ürpermeme neden olmuştu. Blöf yapmadığını biliyordum. Dostum dediği kişiyi öldürmüşken beni öldürmeyeceğini düşünmek aptallık olurdu. Tanrım, bu adam gerçekten bir canavardan farksızdı.

Alex bir süre gözlerimin içine baktı, şöminenin alevleri gözlerine vuruyordu. Bu, onu daha da korkunç hale getirmişti. Hafifçe yutkunduktan sonra "Öldürmemiştin ama." diye yanıtladım ayağa kalktığı sırada. Bu doğruydu. Kolyemi almak için geri döndüğümde bunu yapabilirdi ancak yapmamıştı. 

Ona bakmaya korkuyordum, muhtemelen bu cümlem onu daha da öfkelendirmişti. Fakat Alex'ten uzun bir süre tepki gelmeyince başımı yukarı kaldırdım. Tahmin ettiğim gibi bana bakıyordu. Elim istemsizce kolyeme gittiğinde gülümsedi. 

"Kendini değerli sanmana ne sebep oldu bilmiyorum fakat bırak beni, kimse için değerli değilsin." diye mırıldandı ölümcül bir ses tonuyla.

Sözleri hecelere, harflere bölünerek birer birer kalbime saplanırken Alex hızla salondan çıktı. Adım seslerinden yukarı çıktığını anlamıştım. Burada bir oda dolusu vampirin önünde otururken gözümden düşen damlalara engel olamıyordum. Alex yine başarmıştı. Yine canımı yakmanın yolunu bulmuştu. 

Onun bana değer verip vermemesi umrumda değildi, ağlamama sebep olan son cümlesiydi. "Kimse için değerli değilsin." demişti öfkeli sesiyle. Ağlıyordum çünkü haklıydı. Burada oturmuş ağlarken dahi arkadaşlarımdan hiçbiri yanımda değildi. Kimse için bir şey ifade etmiyordum. Bir böcekten farksızdım. Herkesin iğrenerek baktığı fakat öldürmekten korktuğu o böcek kadar yapayalnızdım. 

İçgüdüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin