39. Bölüm

1.1K 101 37
                                    

The Weeknd- Call Out My Name
(Bu şarkı tam olarak Alex'in hissettiklerini anlatıyor, vaktiniz varsa çevirisine göz atın.)

İyi okumalar...

Eğer yapılan her hata bir tuğla olsaydı dünyanın en büyük gökdelenine sahip olan ben olurdum.

Ancak son yaptığım, beş asırlık yaşamımda yaptıklarımdan çok daha fazlasıydı. Şimdi o gökdelenin en tepesinde durmuş, aşağıya bakıyordum.

Fakat görebildiğim tek şey, dipsiz bir kuyuyu andıran karanlık oluyordu.

Bacaklarımı gövdeme çekip görünmez olmak ister gibi küçüldüm. Hissizleşmiş gibiydim. Ne herhangi bir ses duyuyordum ne de yaslı halde bulunduğum yatak başlığını hissediyordum.

Vücudumun bir kısmını saran siyah kumaşı görmüyor olsaydım üzerimde hiçbir şey olmadığını düşünürdüm. Zihnim savaş alanına dönmüş gibiydi. Zaman ve mekan kavramlarından kilometrelerce uzaktaydım.

Küçük bir çocuk gibi burnumu çekip gözlerimi tam karşıya çevirdim. Alex bej rengi koltukta oturuyor, parmaklarının arasında tuttuğu kristal bardağı bir sağa bir sola çevirerek viskinin gün ışığıyla dans edişini izliyordu.

"Senden nefret ediyorum." diye mırıldandım. Sesim, aramızda uzun zamandır devam eden sessizliği böldü. Alex kaşlarını hafifçe yukarı kaldırdı ve bana bakmadan "Bunu dün geceden beri bin kez söyledin." dedi. "Ama halen ikna olmadım."

Cevap vermedim. Bunun yerine -mümkünmüş gibi- bakışlarımla onu öldürmeye çalışıyordum. Alex elindeki bardağı yere bıraktıktan sonra başını koltuğun yumuşak yüzeyine yasladı. Böylece gözlerimden çıkartmaya çalıştığım lazer ışınları yeşil gözlerine isabet etme şansını sonsuza dek kaybetmiş oldu.

Bu yüzden, bu garip davranışımdan vazgeçip kısa bir anlığına göz kapaklarımı birbirine bastırdım. Daha sonra cümlemi değiştirerek "Buradan gideceğim." dedim. Yapmam gereken buydu. En başından beri.

Alex "İstediğini yapmakta özgürsün." dedi. Benimle göz teması kurmaktan kaçınıyor gibiydi. "Seni engellemeyeceğim." Söylediği son cümleden sonra içimde ufacık bir gülme isteği filizlendi ama bunu yapacak gücüm yoktu.

Nihayet, bacaklarımı harekete geçirmeyi başardım ve oturduğum yerden kalkıp birkaç adım attım. "Ne istiyorum biliyor musun?" Kelimeler, dudaklarımdan çıkar çıkmaz buz kristallerine dönüşüyordu. "Ölmeni."

Alex başını kaldırdı ve yeşil gözlerini bana çevirdi. "Bunu isteyen ilk kişi değilsin." diye mırıldanırken dalga geçer gibi görünüyordu. "Muhtemelen son da olmayacaksın."

Derin bir nefes alıp bakışlarına karşılık verdim. "Bunu başaran ilk kişi olacağım." Bu ufak meydan okumam sonrasında hafifçe başını sallamakla yetindi. Söylediğim şeyin blöf olduğunu düşündüğünden emindim.

Belki de öyleydi.

Ardından, yere bıraktığı bardağı aldı ve ayağa kalktı. Şimdi, yüzüne bakabilmek için biraz başımı kaldırmam gerekiyordu. Yeniden, ufak adımlarla kapıya yöneldiğimde "Arabanın anahtarı aşağıda" dedi. "Alabilirsin."

Hırsla ona doğru döndüm. "Sana ait hiçbir şeyi istemiyorum." Oldukça sert konuşmuştum. Alex kısa bir afallamanın ardından derin bir nefes aldı. "Üzerindeki gömlek benim, Alexandra."

Ani bir hareketle üzerimdeki gömleği çıkardığımda Alex bakışlarını kaçırdı. Fakat bu, refleks olarak yapılmış bir şeydi. Onu umursamayarak kendi kıyafetlerimi üzerime geçirdim ve pantolonumun ceplerini karıştırdım.

İçgüdüWhere stories live. Discover now