30. Bölüm

1.3K 125 33
                                    

Neden bilmiyorum ancak bu bölüm pek içime sinmedi. Bir problem çıkmazsa haftaya telafi etmeye çalışacağım, iyi okumalar...

Hayat, hatalar üzerine inşa edilmiş bir binadır derler. Temelin sağlam olmasını sağlayansa hatalardan alınan derslerdir. Ve herkes bilir ki temeli güçlü olmayan bir bina er ya da geç yok olmaya mahkumdur.

Benim binam yerle bir olalı yıllar oluyordu.

Anastasia'yı bulduğumdan beri yeni bir bina inşa etmeye başlamıştım. Onunla her şeye en başından başlamak, kardeşimden ayrı kaldığım beş asrı telafi etmek istiyordum. Fakat kalıntılar üzerine yeni bir kat çıkmak tahmin edildiğinden çok daha zordu.

Bir de Alex vardı.

Hayatıma tam olarak nasıl dahil olduğundan emin değildim. Daha doğrusu, onun varlığını kabullenmem ne zamana rastlıyordu? Başlarda ondan ölesiye nefret edip sonradan ona aşık olacak kadar ne değişmişti? Günlerdir kendime bu soruyu sorup duruyordum.

Çünkü Alex'e aşık olmak yükseltmeye çalıştığım binayı yeniden enkaza çevirirdi. Ona aşık olmak, saymakla bitmeyecek düşman edinmek demekti. Her an tehlikenin içinde olmak...Ki vampir olmakla yeterince tehlikenin içerisinde sayılırdım. Daha fazlasına ihtiyacım yoktu. Fakat yine de Alex'ten uzakta kalmak düşüncesini beynim kabul etmek istemiyordu. Tüm bunlar ne ara olmuştu?

İşin garibi değişen hiçbir şey yoktu. Alex...Yine Alex'ti işte. Ne bir iyilik belirtisi ne de bakışlarında merhamet vardı. Her zamanki gibi kibirli, alaycı ve acımasızdı. Böyle bir adama aşık olmuş olamazdım.

Lakin olmuştum. Sanırım.

Merdivenleri takip edip salona ulaştığımda Alex ve Anastasia'nın çoktan hazır olduğunu fark ettim. Ve hatta Anastasia'nın yüzünde uzun süredir beklediklerini belirten bir ifade görülebiliyordu. Hayatım söz konusu iken onu beklettiğim için özür mü dilemeliydim? Hiç sanmıyordum. Göz ucuyla ona bakıp salonun ortasına doğru birkaç adım attım. Anastasia tek kelime etmeden büyük bir bardak kanı bana uzattı.

"İçsen iyi olur, bu çok fazla enerji gerektiren bir büyü." diye mırıldandı bardağı elinden aldığım sırada. Kanın kokusu çoktan burnumu işgal etmişti, bu sıralar doğru düzgün beslenme fırsatım olmadığı için etrafta gördüğüm her canlının son damlasına dek kanını içmek istiyordum. Bunun çok canice olduğunun farkındaydım fakat biz buna "Vampirlik içgüdüsü" diyorduk. Bu, benim yıllardır bastırmaya çalıştığım bir duyguydu. Yine de en ufak bir açıkta, patlayan bir su borusundan fışkıran su gibi yüzeye çıkmak için kendine bir yol buluyor, her defasında bana kim olduğumu hatırlatıyordu. Daha doğrusu ne olduğumu...

Kardeşimin dediğini yapıp bardağı dudaklarıma yaklaştırdığım sırada "Bunu yapmak istediğinden emin misin?" diye sordu tanıdık bir ses. Sesin sahibi Teo'ydu. Alex'in hemen arka tarafında durmasına rağmen onu konuşuncaya dek fark etmemiştim. Ona doğru ufak bir bakış attım. Bakışları ilk kez bu kadar korkutucu görünüyordu ya da bana kızgın olduğunu bildiğimden her şeyi buna bağlıyordum. Bunu kestirmek güçtü. Bu yüzden bakışlarımı daha fazla yüzünde dolaştırmadan bardakta kalan kana çevirdim. Sorusunu cevaplayıp cevaplamamak konusunda kararsızdım. Kalan bir miktar kanın boğazımdan aşağıya yuvarlanmasına izin verdikten sonra başımla Teo'yu onayladım. Onunla yeniden göz göze gelmek ya da konuşmak istediğimi sanmıyordum. Bu yüzden yalnızca başımı sallamakla yetinmiştim. Elimdeki boş bardağı kardeşime uzattım.

"Şimdi bir miktar kanınıza ihtiyacım var." dedi Anastasia bardağı sehpaya bırakıp bize dönerken. Bu zamana kadar oldukça soğukkanlı olmama rağmen heyecanlanmaya başladığımı hissediyordum. Alex çok kısa bir süreliğine gözlerini bana çevirdikten sonra dişlerini bileğine geçirdi ve akan kanı Anastasia'nın uzattığı kaseye boşalttı. Anastasia bana doğru döndüğünde derin bir nefes aldım. Bakışlarım istemsizce tekrardan Alex'e doğru kaymıştı, vazgeçmek için geç miydi? Fakat bu güne kadar bir kez bile vazgeçmeyi düşünmememe rağmen şimdi neden böyle bir düşünce beynimi işgal ediyordu? Alex kardeşimi kurtarmama yardım etmişti, ben de şimdi ona olan borcumu ödeyecektim. En azından kendimi bu şekilde avutuyordum. İçimde bir yerde zayıf bir ses gerçeğin bu olmadığını fısıldıyordu.

İçgüdüWhere stories live. Discover now