17. Bölüm

1.5K 137 6
                                    

Bölüm Şarkısı:  Ivan Torrent- Glimmer Of Hope 

Bu bölüm pek içime sinmedi ama umarım güzel olmuştur :D İyi okumalar...

Anne'nin gidişini takip eden birkaç gün yaşadığımız en sakin günler sayılabilirdi. Evde hiçbir şekilde gerginlik çıkmamıştı. Bunda Teo'nun hala eve dönmeyişinin ve Alex ile benim karşılaşmamak için giriştiğimiz çabanın etkisi büyüktü. Geçtiğimiz birkaç günde Alex'i yaptığımız kısa toplantılar dışında görmemiştim. Sürekli olarak bir yere gidip geliyordu ve nedense bu yeri kimseyle paylaşmıyordu.

Fakat bu sabah zihnen olmasa da vücuden o kadar yorgun hissediyordum ki saçlarımı umursamaz bir şekilde topladım. Yaptığım topuz en kötü topuzlar sıralamasında birinci olacak türdendi. Fakat umursamayarak salona indim ve bizimkilerden birini görebilmek için etrafa bakınmaya başladım. 

"Hey, tarzını beğendim." dedi Jack sırıtırken. Hemen ardından ise elinde tuttuğu sandiviçten büyük bir ısırık aldı. "Burada bize zihninde verdiğin savaşı mı anlatmak istedin?" 

Jack dalga geçmeye devam edince yanından geçerken gözlerimi devirmeyi ihmal etmedim. Salona girdiğimde ise gözlerimin buluştuğu ilk kişi Alex oldu. Pencerenin önündeki kanepeye yöneldiğimde bakışlarını hala üzerimde hissediyordum. Kendimi Mila'nın yanındaki küçük boşluğa sığdırmayı başardığım sırada Teo'nun geldiğini fark ettim. Elinde geçen gün götürdüğü gümüş kutuyu tutuyordu. 

Alex onu görür görmez ayağa fırladı ve kutuyu Teo'nun elinden alarak içine baktı. Daha sonra kutuyu Nick'e uzatarak götürmesini işaret etti. "Annemle özlemini giderdin mi Alex?" dedi Teo olabildiğince alaycı bir tavırla. 

"Bana o cadıdan bahsetme." Alex bunu buz gibi bir tavırla söylemişti.

"Belli ki gidermişsin."

Teo yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirdiğinde bakışlarımı Alex'e çevirdim. Sinirlenmeye başladığını biliyordum. Teo ise Alex'i kızdırmaya yeminli gibiydi. "Senin arkanı toplamakla meşgul olmasaydım onu ben de görebilirdim." dedi Teo ve kabanını çıkarıp koltuğun kenarına özenle yerleştirdi. 

Alex hızla Teo'nun yanına gelip gözlerini abisinin gözlerine sabitledi ve "Beni, seni susturmak zorunda bırakma." diye mırıldandı. Normal bir insanın onu duyması mümkün değildi ancak evdeki herkesin duyduğuna şüphem yoktu. 

Teo, Alex'in bu tehdidi karşısında sinirlenmişe benziyordu. "Haddini aşma." dedi dişlerinin arasından. Sesinde hissedilebilir bir öfke vardı. Onu ilk kez böylesine öfkeli görüyordum. Alex birkaç adım geri çekildi.

"Benimle beraber savaşmak isteyen sendin. Eğer her zaman yaptığın gibi annenin eteklerine sarılacaksan hiç bekleme." dedi Alex öfke yüklü bir sesle. Ortam gerildikçe yerimde rahatsızca kıpırdanıyordum. Ben dahil odada bulunan herkes bakışlarını Teo'ya çevirdi ve gelecek tepkiyi beklemeye başladık. Ayrıca Alex'in annesinden yalnızca Teo'nun annesiymiş gibi bahsetmesi dikkatimden kaçmamıştı. 

"Beni zorlama. Son uyarım." dedi Teo ve yukarı çıkan merdivenlere yöneldi. Alex ise umursamaz bir tavırla sehpanın üzerinde duran bardağı alıp kendine bir içki koydu.

"Sandiviçimi çalan kişi buradaysa bilsin ki sıkı bir dayak onu bekliyor."

Jack kafasını salonun kapısından içeriye uzatıp konuştuğunda gülmemek için dudaklarımı ısırıyordum. Bakışlarımı Alex'e çevirdiğimde tuhaf bakışlarla Jack'e baktığını görünce gülmemek için üstün bir çaba göstermem gerekti. Jack birkaç saniye sonra dönüp "Komik değil Alexandra." dedi ciddi bir şekilde. Kendimi serbest bırakıp oda dolusu kahkaha atınca Alex'in öfkeli bakışları bana dönmüştü. Dudaklarımı birbirine bastırarak ayağa kalktım ve Jack'in peşinden gitmek üzere kapıya yöneldim.

İçgüdüWhere stories live. Discover now