27. Bölüm

1.3K 127 4
                                    

Fleurie- Love and War

Uzun zamandan sonra içime sinen bir bölüm oldu, iyi okumalar...

Hatıralarım yeniden birer birer su yüzüne çıkıyordu. Acele etmeden fakat bir o kadar da acı verecek şekilde...Keşke anılar için de yerdeki tozları kanepenin altına doğru süpürüp görünmemelerini sağlamak gibi bir yol bulabilseydim. Fakat anıları silmenin beyin travması geçirmekten başka bir yolu yoktu ve vampir olduğum düşünülürse, bu imkansızdı.

Anastasia geri döndüğünden beri geçmişimin parçaları bir bir yerine yerleşiyor ve birkaç adım geriye çekilip baktığımda gördüğüm kocaman bir tablo oluyordu. Bu yüzden beynimi meşgul etmek için yapmayı en iyi bildiğim şeyleri yapıyordum: Dövüşmek ve kan içmek.

İçeriye sızan güneş ışıkları ve karşımda sıkıldığı her halinden belli olan kardeşim...Onu daha şafak sökmeden uyandırıp sıkı bir eğitime sokmam dışında her şey normaldi.

Anastasia çok zayıftı ve yalnızca büyüyle vampirleri alt etmesi olanaksızdı. Çünkü vampirlerin çoğu bunun için çözümler bulmuştu bile. En azından kanını kurutmalarını engellemeye yetecek kadar dövüş yeteneği kazanmalıydı. Ve bu konuda hiç acımam yoktu.

"Devam et." dedim keskin bir sesle. Anastasia yüzünü buruşturarak yerdeki tahta çubuğu eline aldı. Alex'in haberi olmadan bodrum katını bir tür ringe çevirmiştim ve Alex bunu gördüğünde sesini çıkarmamıştı. Evet, garip bir şekilde Alex Laurent yaptığım bir şeye itiraz etmemişti. Birkaç gündür onu doğru dürüst gördüğüm söylenemezdi ki aramızda geçen son konuşmadan sonra böylesi çok daha iyiydi. Alaycı ifadesini ve mükemmel yüz hatlarını görmeye hazır olduğumu sanmıyordum.

"Sert olmaktan çekinme." dedim saçımdaki tokayı sıkılaştırırken. "Vazo değilim." diye ekledim ve duvara dayadığım çubuğu yeniden elime aldım.

"Evet vazo değilsin, ablamsın." dedi Anastasia hayretle. "Bunu nasıl sana saplamamı bekliyorsun?" diye ekledi elindeki çubuğu havada sallarken.

Güldüm. Kardeşim gerçekten çok merhametliydi. Fakat bu merhameti düşmanına göstermemeliydi. Bunu da ancak tek bir şekilde sağlayabilirdim: En yakınına dahi merhamet etmemeyi öğreterek. Elimdeki çubuğu sıkıca kavradıktan sonra Anastasia'ya bir bakış attım. Kardeşim hala güvensiz görünüyordu.

"Ne olursa olsun gözlerini gözlerimden ayırma." dedim hafifçe eğilirken. Saldıracağımı anlamış olmasını umuyordum fakat kardeşimin yüzünde buna dair bir ifade yoktu. Daha çok tek görevi elindeki çubuğu tutmakmış gibi bir hali vardı. Ona doğru atılıp çubuğun elinden düşmesini sağladığımda korkuyla çığlık attı. "Anastasia, saatlerdir buradayız ve halen bir gelişme yok. Ne zaman bana karşı koymayı düşünüyorsun?" diye çıkıştım ve derin bir nefes aldım.

Elimdeki çubuğu sinirle yere attıktan sonra saçımdaki tokayı koparırcasına çıkardım. "Biliyor musun?" dedim elimi saçlarımın arasından geçirip saçlarıma şekil vermeye çalışırken. Anastasia'ya bakmıyordum. "Karşında ben olmasaydım çoktan ölürdün."

Bir anda büyük bir kuvvetle savrulmama ve sırtımın duvara çarpmasına kadar her şey normaldi. Hızın etkisiyle başımı da çarpmıştım. Başımın arka tarafında anlık bir sızı oluştu ve çok az kan çıktı. Elimle saçımdaki kanı sildikten sonra ayağa kalktım. Anastasia'dan böyle bir hamle beklemiyordum. Onu kızdırmış olmalıydım. "Beni fazla hafife alıyorsun." dedi kardeşim kendinden emin bir tavırla. Bunu büyüyle yapmış olması adil değildi.

Çünkü ben büyü yapamıyordum.

"Bu adil değildi." dedim düşüncelerimi dile getirerek. Anastasia histerik bir kahkaha atınca ona arkadan bir gülme sesi daha eşlik etti. Sesin geldiği yöne döndüğümde gözlerim Alex ile buluştu. Kollarını göğsünde bağlamış bir şekilde kapının girişinde duruyordu. Yüzünde her zamanki alaycı sırıtışlarından biri vardı. Ayrıca üzerine giydiği koyu yeşil gömlek gözleriyle bütünleşmişti.

İçgüdüWhere stories live. Discover now