20. Bölüm

1.4K 124 7
                                    

Bölüm şarkısı: Two Steps From Hell- Wolf King

İyi okumalar...Biraz kısa bir bölüm oldu sanırım fakat umarım güzel olmuştur :D

Yaşamak için nefes alıyor olmak yeterli değildir. Pekala nefes alan bir ölü de olabilirsiniz.

Bir saatin durması gibi aynı anda takılı kalmıştım. Buradan kalkıp gitmek bir yana gözlerimi kömür gibi siyah yapraklardan çekemiyordum. Dün gece burada kül olan tek şey bu yapraklar değildi. Kardeşimi kurtarmaya dair tüm umutlarım da gecenin karanlığına karışıp yok olmuştu. 

Kalbim sıkışıyordu, kalbim sıkıştıkça topraktan parçalar koparıyordum. Üzerimdeki küller rüzgarla savrulup toprağa karışırken toprağı gözyaşlarımla suluyordum. Kardeşim ellerimin arasından kayıp giderken bana kalan tek şey birkaç görüntüydü. Anastasia'nın altın saçları...Buz gibi bedeni...Anne'nin zafer kazanmış ifadesi...

Dün gece resmen tuzağa düşürülmüştük. Bunun için içten içe Alex'e kızmıyor değildim. Nasıl anlamazdı? O ki yüzyıllardır türlü entrikalarla düşmanlarını yenen Alex Laurent'ti. Bir cadıya nasıl kanabilirdi?

Sıktığım toprağı elimin arasında ufaladıktan sonra yavaşça başımı arka tarafa doğru çevirdim. Alex birkaç adım arkamda oturuyor, toprağı sökmek istermişçesine otları yoluyordu. Yüzünde gergin bir ifade vardı. Annesinin tuzağına düşmüş olmasının sonucuydu bu. Kendine yediremiyor olmalıydı. Varlığıyla dünya üzerindeki her canlıya korku salan Alex Laurent, bir cadıya yenilmişti.

Üstelik bu cadı annesiydi.

"Onu kurtaracağız." dedi Alex bana umut vermek istermiş gibi bir sesle. Bakışlarını benimle buluşturmuştu, çenesini sıkıyordu. Bu yüzden gözleri hafifçe kısıktı. Bir süre sonra yavaşça kalktı ve elini uzattı. "Onu öldürecek." diye mırıldandım oturmaya devam ederken. Alex elini geri çekmedi. "Öldürmeyecek."

Sesi öylesine kararlıydı ki o anda ona inanmayı her şeyden çok istedim. Tüm düşüncelerimi yalanlayıp yalnızca ona inanmak...Fakat durum o kadar basit değildi. İçimde bir yerlerde Anastasia'nın öleceğine dair bir his vardı ve haklı çıkmasından korkuyordum. 

Alex'in elinden destek almadan kalktım ve bakışlarımı kısa bir anlığına cam gibi parlayan yeşil gözlerine çevirdim. "Bundan nasıl bu kadar eminsin?" diye sordum imalı bir şekilde. Alex hafifçe güldü. İşaret parmağıyla beni işaret ettiğinde kaşlarımı çattım. "Çünkü..." dedi Alex ve bir süre bekledi.

"Seni elinden kaçırırsa bana hiçbir zaman ulaşamaz." 

Alex elini yavaşça indirdiğinde gözlerimi ondan kaçırdım. "Ben yaşadığım sürece kardeşinin de yaşayacağına eminim." diye devam etti Alex ve yürümeye başladı. "Ölmemeni dilemeliyim öyleyse, değil mi?" dedim alaycı bir ifadeyle ve öne doğru birkaç adım atıp yanına ulaştım. Alex gamzelerini gösterecek şekilde gülümsedikten sonra gözlerini gözlerime sabitledi. 

"Hayatım, ben zaten ölümsüzüm."

Alex'in kibirli konuşması gözlerimi devirmeme neden olmuştu. Ona doğru tuhaf bir bakış attım fakat umursamadı. Ürkütücü bakışları arkamda bir yere odaklanmıştı. Dudaklarının kenarındaki hareketlerden dişlerini sıktığını anlamıştım. Fakat ben bakışlarımı arkaya çevirmedim. Göreceğim şeyi biliyordum çünkü.

Dün gece uğradığımız yenilginin bir diğer kanıtını.

Bunun yerine Alex'in yeşil bir denizi andıran gözlerine bakmaya devam ettim. Gözlerini neredeyse hiç kırpmıyordu ve tamamen ifadesiz kalabiliyordu. Alex'ten korkmanızı sağlayan da buydu zaten.

Asla gerçekten ne hissettiğini anlayamıyordunuz.

Alex bir süre sonra bakışlarını bana çevirdi ve "Gidelim." diye mırıldandı. Yürümeye başladığımızda aramızda bir kişilik uzaklık vardı. "Onun için üzgünüm." dedim imalı bir tavırla. "Senin için değerli biri olmalı." diye eklediğimde Alex'in güldüğünü duydum. 

Bakışlarımı ona çevirdiğimde bana alaycı bir ifadeyle bakıyordu. Bense yüzümü ifadesiz tutmayı başarmıştım. "Vampir olmak kadınlarda insani özellikleri öldürmüyor anlaşılan." dedi Alex muzip bir tavırla. Anlamadığımı belirten şekilde kaşlarımı çattığımda devam etti. "Hala her şeyin altında bir duygu arıyorsun."

Yine başa dönmüştük. Ona cevap verdiğim takdirde Alex duygusuz olmanın güç olduğunu savunacaktı, ben de duyguların gücü hakkında ona nutuk çekecektim. Beynimde aramızda geçebilecek olası diyalogları düşündükten sonra nefesimi seslice dışarı verdim. Şu anda onunla bu konuda tartışmak gereksiz ve anlamsız geliyordu. Sonuçta bir insanın düşüncelerini o istemediği sürece değiştiremezdiniz.

Özellikle bu kişi Alex Laurent ise.

Bu yüzden konuşmak için araladığım dudaklarımı hızla kapattım ve arabayı görür görmez adımlarımı sıklaştırdım. Arabanın yanına ulaştığımda Alex yalnızca birkaç adım arkamdaydı. Sırıtarak anahtarları bana fırlattı ve tepki vermeme fırsat vermeden sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa yerleşti. 

Anahtarların sıcaklığının Alex'ten kaynaklanması içimde garip his uyandırırken bir süre daha bekledikten sonra arabaya bindim ve kapıyı sertçe kapattım. Alex bakışlarını kısa bir anlığına bana çevirdikten sonra yeniden cama doğru döndü. Güneş tepeye ulaşmıştı, ormandaki tüm renkler daha canlı görünüyordu. Arabanın camından içeri giren Güneş ışıkları saçlarımın da parlamasına neden olmuştu. Arabayı çalıştırdıktan sonra "Sonraki sefer benim yöntemlerimle halledeceğiz."diye mırıldandım. Alex hafifçe güldükten sonra "Nasıl olacakmış o?" dedi. Sesinde hissedilebilir bir alay vardı.

Daha çok "Sen plan kurmaktan ne anlarsın?" der gibiydi.

"Birinci adım..." dedim kararlı bir şekilde. Alex merakla ne diyeceğimi bekliyordu. Muhtemelen saçmalayacağımı düşünüyordu ancak oldukça ciddiydim. Bir süre ormanın sık ağaçları arasında ilerledikten sonra tepenin aşağısına ulaşmıştık. 

"Evan Vera'yı öldürdüğüne göre onun kadar güçlü bir cadı bulmak." diye cümlemi tamamladığımda Alex kaşlarını çattı. "Vera mı?" diye sorduğunda sesindeki garip ton dikkatimden kaçmamıştı. Gözlerimi yoldan ayırmamaya çalışarak ona kaçamak bir bakış attım. "Annem Vera'yı bulmamı söylemişti fakat Evan onu öldürdü." diye mırıldandığımda Alex arabayı durdurmama sebep olacak bir cümle kurdu.

"Umarım bahsettiğin Vera bir başkasıdır. Çünkü Vera, annem."

İçgüdüWhere stories live. Discover now