33. Bölüm

1.2K 94 21
                                    

Devasa bir kum saatinin içine hapsolmuş gibiydim. Saniyeler, bacaklarımın altından birer birer kayıp aşağıya yuvarlanıyordu. Çok az bir süre sonra sıranın bana geleceğini biliyordum.

Sıra bana gelecek ve binlerce parçaya bölünüp yığının arasına karışacaktım.

Göz kapaklarım mekanik bir hareketle açıldığında duvarın en üstündeki küçük pencereden içeriye giren gün ışıkları gözlerime hücum etti. Gözlerimi hafifçe kısıp buna alışmayı bekledim.

Ellerimi oynatıncaya dek hissizleşmiş gibiydim. Bileklerimdeki zincir kulak çınlatıcı bir ses çıkardığında buna son verip parmaklarımı, mahzenin soğuk zeminine temas ettirdim.

Başımı sola doğru çevirdim. Alex bacaklarını kendine doğru çekmiş, ellerini ise dizlerinin üzerinde birleştirmişti. Hayatlarımız birbirine bağlı olduğu için onunla aynı anda bayılmış olmalıydık. Ancak o, kendine gelmeyi benden daha çabuk başarmış gibi görünüyordu.

Onunla konuşmak istiyordum ancak Teo'nun yaptığı şeyden sonra ona ne söylemeliydim?

Söyleyeceğim hiçbir şey, içindeki öfkeyi dindirmeye yetmeyecekti. Hiçbir dilde böyle bir kelime yoktu. Bu yüzden, bana nasıl tepki vereceğini öğrenmek için "Ne kadar zamandır buradayız?" diye sordum.

Kelimeler, dudaklarımdan dökülüp havaya karıştığında Alex bakışlarını bana çevirdi. İçeriye ışık girmesine rağmen gözleri, dipsiz bir kuyu gibi kopkoyu görünüyordu. Bu, ya öfkedendi ya da uzun süre kan içmediği içindi.

Belki de her ikisiydi.

"Ben kendime geleli on sekiz saat oldu." diye yanıtladığında dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Bir günden fazla süredir baygın olmalıydım.

Bakışlarımı vücudumda dolaştırıp herhangi bir şey olup olmadığına baktım. Bileklerimi sıkan zincirler dışında acı hissetmiyordum. Vera, yaptığımız büyüyü bozup Alex ve beni ayırmış olabilir miydi? "Bir şey oldu mu? Vera bü-"

"Hiçbir şey olmadı." Alex sözümü kestiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ancak buradan çıktığımda çok şey olacak."

Ses tonu, parmaklarımın temas ettiği zemin kadar soğuk ve ürperticiydi. Derin bir nefes alıp başımı arkamdaki taş duvara yasladım. "En başında anlamalıydım." diye mırıldandı Alex.

"Benim yanımda savaşacağını söylediğinde işini bitirmeliydim."

Teo'dan bahsettiğini anlamıştım. Ona ne kadar öfkeli olduğunu tahmin dahi edemiyordum. Alex zihninde, temelini sadaketle attığı bir bina inşa etmişti. Ve şimdi Teo, büyük bir deprem yaratarak binanın çatırdamasına sebep olmuştu.

"Teo'ya, en az senin kadar kızgınım." dedim. Bu doğruydu. Ona Alex kadar öfkeliydim.

Alex "Ona kızgın değilim." dediğinde bakışlarımı ona çevirdim. Doğru mu duymuştum? "Yalnızca onu öldürmek istiyorum."

Bir süre tek kelime etmeden onu izledim. Öfkesinin altında, aslında üzgün olduğunu görebiliyordum. Bu üzüntü, güveninin boşa çıkmasından kaynaklanıyor olmalıydı. Bundan sonra ne olacağını bilmiyordum.

Vera'nın aklında ne vardı? Bizi ne zamana kadar burada tutmayı planlıyordu? Ne yazık ki bu sorularımın cevaplarını tek başıma bulmam imkansızdı. Bildiğim tek şey, Alex'in bir şekilde hayatta kalmayı başaracağıydı.

"Ne olursa olsun senin hayatta kalacağını biliyorum." diye mırıldanarak aklımdaki düşünceyi kelimelere döktüm. Alex gözlerini üzerime dikip bir süre beni izledi. "Nereden biliyorsun?"

İçgüdüWhere stories live. Discover now