FİNAL (2. kısım)

1.3K 85 58
                                    

Bölüm şarkıları: Abel Korzeniowski- Charms/ Eurielle- Hate me

He says hate me (Benden nefret et diyor)

Break me (Beni kır)

Let me feel as hurt as you (İzin ver canını nasıl yakıyor hissedeyim)

Push me, crush me (Beni it,ez)

But promise me you'll never let us go (Ama ayrılmamıza izin vermeyeceğine dair söz ver)

******************************

Alex'in öldüğünü söylediği kadın...

Cassiopeia, tam karşımdaydı.

Tüm bunlar korkunç bir kabus olmalıydı. Birazdan uyanacak ve Alex'in güven veren kollarının arasında yeniden uykuya dalacaktım.

Fakat öyle olmadı.

Öyle olması için her şeyimi verebilirdim ama öyle olmadı.

O, tüm canlılığıyla karşımdaydı. Yaşıyordu. Cassiopeia, yaşıyordu.

Şu anda hissettiklerimi anlatabilecek bir kelime bulamıyordum. Sanırım, hiçbir dilde böyle bir kelime yoktu.

Parmaklarımı kapının soğuk kolundan çekip birkaç adım geriye çekildim. Başımın dönmeye başladığını hissediyordum. Soluduğum oksijen beni zehirliyor gibiydi.

Cassiopeia kapının önünden çekilmemi fırsat bilip içeri girdiğinde tek yaptığım onu izlemek olmuştu. "Seninle tanışmak için sabırsızlanıyordum." Ürkütücü gözlerini Sofia'ya çevirip "Ve tabii, küçük tatlı kızınızla da." diye ekledi.

"Kızımdan uzak dur." Bunu buz kadar soğuk bir ses tonuyla söylemiştim. Kelimeler dudaklarımdan dökülene dek, konuşabileceğimi sanmıyordum. Ancak içimde, Sofia'yı karşımdaki kızdan korumamı söyleyen bir ses vardı.

Sanırım, annelik içgüdüsü dedikleri şey tam olarak buydu.

Cassiopeia bana küçümser bir bakış attı. "Seninle ortak bir noktamız var." Hemen ardından aramızda az bir boşluk kalıncaya dek yürüdü. Boyu benimle neredeyse aynı olduğu için gözlerine rahatlıkla bakabiliyordum.

Bu gri gözlerde görmekten hoşlanmadığım bir şeyler vardı. Onlara bir isim veremesem de orada olduklarını biliyordum. Kalbimi dikenli bir telin arasına hapsediyor gibiydi. Gözlerini her kırptığında tel, daha da sıkı sarılıyor ve kalbim kendi kanıyla boğuluyordu.

İnce sesiyle "Alex Laurent." dedi. "Ortak noktamız bu."

Göz kapaklarımı birbirine bastırdım. Şu anda tek istediğim Sofia'yı alıp buradan olabildiğince uzaklaşmaktı. Ancak bir heykel gibi kapının önünde dikilmekten başka bir şey yapmıyordum.

"İkimiz de onun bizi sevdiğini sandık." dedi Cassiopeia bakışları kadar soğuk bir tonla. "İkimiz de bizi kandırmasına izin verdik."

Kalbimdeki acının vücudumun diğer kısımlarına yayılmaya başladığını hissediyordum. Damarlarımda kan yerine zehir dolaşıyor gibiydi. Hücrelerim bu zehirle sarhoş oluyor ve birer birer hiçliğe karışıyordu.

Parça parça ölüyordum.

Gözlerimi yeniden açtım. Pencereden içeriye hücum eden aydınlık ruhumdaki karanlıkla çarpıştığında ölmekte olan bir yıldız gibi, müthiş bir enerji oluşturuyordu.

"Def ol." Bunu o kadar sakin bir sesle söylemiştim ki kızın ifadesiz yüzünde bile bir afallama belirmişti. "Kızımdan uzak dur." Cassiopeia alayla "Ona bir çocuk verebildiğin için Alex'e sonsuza dek sahip olacağını mı düşünmüştün?" dedi. "Ne kadar da acınası."

İçgüdüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin