25. Bölüm

1.2K 132 2
                                    

Daha erken yayınlamayı düşünüyordum ancak o kadar kötü yazmışım ki neredeyse bölümü baştan yazdım diyebilirim :D Bu yüzden kısa oldu biraz, umarım güzel olmuştur...

Herkesin içinde küçük de olsa bir umut kırıntısı vardır. Çünkü gerçekten yaşamayı umut etmedikçe yalnızca nefes alırsınız.

Bakışlarımı belki de bininci kez kardeşime çevirdim. Diğer tarafa bakıyordu. Bu yüzden tek gördüğüm altın sarısı saçlarıydı. Elimi öne doğru uzatıp etrafımızdaki kafesin hala var olup olmadığını kontrol ettim. Şeffaf yüzey bir deniz gibi dalgalanınca umutsuzca elimi geri çektim. Vera sandığımdan daha akıllıydı, buraya geleceğimi tahmin etmiş olmalıydı. Ve oluşturduğu bu kafesten çıkmak, buraya girmekten çok daha zordu.

Zekice. Tam da Vera'dan beklenebilecek bir hareket.

"Anastasia." dedim yumuşak bir sesle. "Buradan çıkabiliriz."

Bu sözü belki de bininci kez sarf ediyordum. Ve bininci kez olumsuz dönüt almaktan o kadar korkuyordum ki bakışlarımı Anastasia'dan kaçırdım. Kardeşimin sıkıntıyla iç çektiğini duydum. Anastasia ne ara bu kadar karamsar olmuştu?

"Onu yenemeyiz." dedi kardeşim umutsuzluk yüklü sesiyle. Anastasia her zaman hayat doluydu, bir an için yanımdaki kişinin o olmadığını düşündüm. Bu kadar değişmiş olmasını bir türlü kabullenemiyordum. "Bize yardım edecek dostlarımız var." dedim bakışlarımı yere sabitlerken. Dostlardan kastımın beni defalarca öldürmeye çalışan Alex ve bana aşık olacak kadar aptal olan abisi olması fazla ironikti.

Ne dostlar ama.

Anastasia ses çıkarmayınca bileğini tutup adının yazılı olduğu yerde parmaklarımı gezdirdim. Kardeşim cadı olmayı başarmıştı. Bunu ne kadar çok istediğini anımsadım. En azından birimiz annemize yakışır bir evlat olmayı başarmıştık.

"Büyüyü bozsam bile fark etmez." dedi Anastasia benimle birlikte ismine bakarken. Kardeşimin ikna olmaya başladığını biliyordum. Bu, içimde bir umudun yeşermesine sebep olmuştu. Yaklaşık bir gündür buradaydık ve haddinden fazla kalmıştık. Bir an önce buradan çıkmamız gerekiyordu. Çünkü Alex'in bulduğu cadının ne kadar dayanabileceği konusunda şüphelerim vardı. 

"Büyüyü boz ve bana güven." dedim kardeşime sivri dişlerimi göstererek. Vampirliğimi belki de ilk kez iyi bir şey için kullanabilecektim. Gerekirse Vera'nın kanını kurutacaktım fakat buradan çıkacaktık. Ancak kardeşimin de bana güvenmesi gerekiyordu. Bu yüzden onu ikna etmeye çalışır gibi başımı salladım.

Anastasia bir süre beni inceledikten sonra sıkıca gözlerini kapattı. Dudaklarının hızla oynamasından büyüyü bozacağını anladım. Çok kısa bir süre sonra üzerimizdeki kafes bir cam gibi binlerce küçük parçaya ayrılarak bizi özgür bıraktı. Parçaların bir kısmı küçük kar kristalleri gibi saçlarımıza takılmıştı. 

Anastasia gözlerini açtığında çoktan ayağa kalkmış onu bekliyordum. Vera'nın bunu fark etmemesi imkansızdı. Bu yüzden o gelmeden önce buradan çıkmalıydık. Kardeşim kısa bir süre etrafa bakındıktan sonra temkinli adımlarla yanıma gelince zaman kaybetmeden geldiğim yöne doğru yürümeye başladım. Bunu yaparken doğru yolda olduğumu umuyordum, çünkü babam beni buraya getirirken yola o kadar da dikkat etmemiştim. 

Yine de çemberin içine zamanında ulaşmalıydık ve uzun süredir burada olduğum için ne kadar zaman kaldığını bilmiyordum. Bu yüzden yoldaki hiçbir şeye dikkat etmeden kardeşimi sürüklüyordum ancak Anastasia neredeyse her çukurda oyalanıyor, elbisesinin etekleri sürekli olarak çalılara takılıyordu.

"Ne kadar hüzünlü bir tablo!"

Duyduğum kadın sesiyle adım atmayı bıraktım ve sesin geldiği yöne doğru döndüm. Vera yavaş adımlarla bize yaklaşırken "Vampir abla cadı kardeşini kurtarıyor." diye mırıldandı. Elim istemsizce kardeşime uzandı ve Anastasia'yı arkama doğru çektim. Kardeşimi yeniden bu kadına kaptırmaya niyetim yoktu. Vera'nın da onu benimle göndermeyeceği açıktı. Fakat kaybedecek bir dakikam bile yoktu. 

Bu yüzden Vera'nın hiç beklemediği bir anda üzerine atılarak dişlerimi boynuna geçirdim. Kanın dilimde bıraktığı tat başımı döndürürken kalbimin hızlandığını hissediyordum. Kanın boğazımdan yuvarlanırken bıraktığı metalik tat o kadar güzeldi ki Vera'yı neredeyse ölmek üzereyken bırakabilmiştim. Kadın korku dolu gözlerle bana bakıyordu, onu ilk kez korkarken görüyordum. Dişlerimin boynunu deldiği yerden kan akmaya devam ediyor, beyaz boynunu kırmızıya boyuyordu.

"Bir şeyler yap, çabuk!" diye bağırdım arkama doğru. Vera'nın yüzü bir mermeri andırıyordu. Bu kısa afallamasından faydalanarak onu yere ittim. Vera yerle buluşur buluşmaz Anastasia onu bayıltmayı başarmıştı. Dudaklarımın kenarından süzülen kanı elimle sildikten sonra kardeşimin elini yakaladım ve son sürat koşmaya devam ettim. 

"Birazdan toparlanacaktır." diye bağırdı Anastasia onu duymam için. Onu zaten duyabiliyordum, kalp atışlarını bile. Vera'nın uyanmasının bir anlamı yoktu artık. Çembere ulaşmamıza birkaç adım kalmıştı. Anastasia'yı çemberin içine çektiğimde mutlulukla gülümsedim. "Artık bir önemi yok." diye fısıldadım ve aynı anda gözlerimizi kapattık.

Tahtanın soğukluğunu hissederek gözlerimi açtım. Odada hakim olan parfüm kokusu tanıdıktı. Parkenin soğukluğu tanıdıktı. Tepemde dikilen cadı tanıdıktı. Dönmüştük!

"Sonunda." diye mırıldandı cadı kız ve kendini koltuğa bıraktı. Bu kadar dayanabilmiş olması gerçekten etkileyiciydi. Kalbim heyecanla çarparken yattığım yerden hızla kalktım. Alex ve Teo, kapının iki yanında duruyorlardı. Bakışlarım Teo ile buluşunca Teo bana ufak bir tebessüm hediye etti. Ona hafifçe başımı sallayarak yanıt verdim. Tek düşündüğüm Anastasia'nın nasıl olduğuydu. 

Hızla kanepenin yanına ulaştığımda Anastasia'nın da uyandığını gördüm. Ve kardeşim şaşkınlığını korurken onu kollarımın arasına aldım. Her ne kadar kendi bedeninde olmasa da o yine oydu. Yıllar sonra ona yeniden sarılabilmekse tarif edilemez bir duyguydu. Bu, çok sevdiğiniz bir şeyi kaybettiğinizi düşünürken bir anda önünüze çıkıvermesi gibiydi.

"Kaçıncı yüzyıldayız?" diye sordu kardeşim şaşkınlığını sesine yansıtarak. Gülümseyerek ondan uzaklaştığımda Alex ve Teo'nun yalnızca birkaç adım uzağımda olduklarını fark ettim. "Tebrik ederim." diye mırıldandı Teo ve bakışlarını kardeşime çevirdi. "Başardınız."

Kardeşim Teo'ya içten bir gülümseme gönderince araya girdim ve elimi hafifçe Teo'nun koluna koyarak "Anastasia, bu Teo. Ve bu da Alex. Teo'nun kardeşi." diye mırıldandım. Sanırım onları şu an tanıştırmamın bir sakıncası yoktu. Bundan sonrasını Anastasia kendi başına halledebilirdi. 

Anastasia Alex'e doğru baktı ve Teo'ya yaptığı gibi ona da gülümsedi. Fakat Alex her zamanki gibi bir duvarı andırıyordu. Yaptığı tek şey başını hafifçe sallamak olmuştu. Yavaşça Anastasia'nın koluna girerek onu adım atmaya zorladım. "Bir süre dinlensen iyi olur." diye mırıldandım merdivenleri tırmanmaya başladığımızda. Kesinlikle, dinlenmesi gerekiyordu. Ne de olsa o bir vampir değildi, bu yüzden de vücudu çabucak yoruluyordu.

Kardeşim uysal bir kedi gibi başını omzuma yasladı ve adımlarını bana uydurdu. Onu yatağıma yerleştirip güvende olduğundan emin olduktan sonra yanağına bir öpücük kondurdum ve ağır adımlarla odamdan çıktım. Kardeşim nihayet benimleydi. Bu, şu an bile inanması zor bir şeydi. Fakat gerçekti. Anastasia buradaydı, gerçekten. Lakin buz dağının görünmeyen kısmında daha korkunç bir gerçek saklıydı: Vera artık yalnızca Alex'in peşinde değildi. Anastasia ve beni de yok etmek istiyordu.

İçgüdüWhere stories live. Discover now