31 - AY KARANLIĞI

7K 642 1.3K
                                    

Merhaba... Nasılsınız? Kış Gündönümü evreni nasıl gidiyor sizce?

Bir süre ekibi ayrı okumuştunuz. Artık beraberiz.

Sizce bu bölüm bizi neler bekliyor?

Oy verip yorum yapmayı unutmayalım. Bu bölüm 800 yorumun altına düşmüyoruz.

Keyifli okumalar.

"Ay karanlığında kaybolan anılar gibidir düşünceler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ay karanlığında kaybolan anılar gibidir düşünceler. Görünmez ama hep oradadır."

Çocukken en heyecanlı hissettiğimiz anlar hangisiydi? Babamın bana ilk aldığı kırmızı bisikleti hatırlıyorum. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Henüz iki tekerle süremediğim zamanlardı. Neredeyse beni aşan büyüklükteydi ama ona binmeyi hiç ertelemedim. Sabah uyanır uyanmaz pijamalarımla kalkıp bisikletimle dışarı çıkmıştım. Henüz dışarıda sürmek için hazır değildim ama çıkmıştım işte... Karı da hesaba katmamıştım tabi. O zamanlar babam evin önündeki küçük çiçek bahçesine bir şeyler ekmeye çalışırdı. Yağan kar buna izin vermese de toprağı kazmayı başarmıştı. O gün bir iki pedal çevirmemle orada çamura dönen toprağın üzerine düşeceğimi bilmiyordum. O aynı meraklı heyecan içimi gıdıklıyordu. Kwang'ı görecektim...

O saatler süren yolculuk hiç bitmeyecekmiş gibi hissettirse de artık Akhara topraklarına girmiştik. Heyecanı iliklerime kadar hissederken ayağa kalkmış camdan dışarıyı izlemeye başlamıştım. Burada devam eden kışın hakimiyeti içimi soğutmuştu. Her yer bembeyazdı. Bu ülkeyi bu kadar özleyeceğimi hiç düşünmezdim. Gerçi özlediğim ülke değil, insanlardı. En çok da birisiydi, bir tanemdi... "Yenge, iniş yapacağız koltuğuna otur," sesi üzerine arkamı döndüm. Hepsi koltuklarına oturmuş kemerlerini de bağlamıştı. Doğa ve Gilda arasında kalan boş koltuğa oturdum. Çocuk gibi dışıma yansıyan heyecanımın beni komik gösterdiğinin farkındaydım. Hepsini özlemiştim, hepsine sarılabilirdim.

Gilda ürkek ve meraklı gözlerle bana bakıyordu. Elini tuttum. O da heyecandan dolayı çok gergin hissediyordu. Benden güç alırcasına sıktı elimi. Sonra Doğa'ya döndüm. "Nasıl görünüyorum? Düzgün mü?" derken işaret parmağımla alnımı göstermiştim. Çarşafımın önünü düzeltir gibi hareketler yapınca Doğa bu kıpır kıpır halime gülümseyerek, "Kwang sana sarılınca zaten üzerinde düzgün bir şey kalmayacak," dedi. Gözlerimi irice açıp etrafıma baktığımda bu söylediğini başkasının duymamış olmasını diledim. "Yani, sıkı sarılacaktır. Görür görmez. Hani..." diye devam edecekken söze girdim. "Tamam Doğa. Anladım."

Artık iniş yapıyorduk ve resmen askeriyenin üzerindeydik. Bayılabilirdim. Göğsüm yerinden çıkacakmış gibi inip kalkıyor olmalıydı. Saniyeler dakikaları geçip saate dönüşecekti neredeyse! Sonunda artık durduğumuzda kemerlerimizi çözdük. Ellerim titriyordu. Ardından kapı açıldı. Şu an gerçekten, imdat! Kapının açılmasıyla ayağa kalktık. Avlunun içindeydik. Bir an da soğuğu hissetmek bütün bedenimin titremesine sebep oldu. Binanın kapısı önünde duran Kwang'ı görmemle kalbim farklı tepkimelere girdi. Hemen yanında Matteo, Medusa, Ethan ve Ahsen... Diğerleri gözümde bir silüet gibiydi. Gözümün gördüğü tek kişi Kwang'dı. Dik duruşu geniş omuzlarının üzerine atlamam için epey davetkardı. Parlayan çekik gözler... Özlem dolu bir heyecan. Onda yansımamı görüyordum.

KIŞ GÜNDÖNÜMÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin