9. Ruhlar, Park Soo Yun & Diğerleri

14K 1K 244
                                    

Köşeye sıkıştırılan hep ben oluyordum. Neden şansım yaver gitmiyordu? Sorun neydi?

Birinin bedduasını mı almıştım yanlışlıkla?

''Kençana?''

Donuk bakışlarım yüzünde ağır ağır dolaşırken; ''Ha?'' dedim. Park Soo Yun doğrulurken ne dediğini anlamaya zorladım kendimi. Elde ettiğim şey kocaman bir hiçle yuvarlak bir sıfırdı.

''Sae Jin, bize müsaade eder misin? Masal Hanım'la yalnız konuşmak istiyorum.'' Kolumu tutmayı sürdüren korumayla gözlerimiz birkaç saniyeliğine buluştuğunda bakışlarını Park Soo Yun'a çevirdi. Onun gibi ben de Park Soo Yun'a baktım. Tam önümde duran adamın gözleri beni es geçip, Kim Sae Jin'e odaklandı. ''Eminim,'' dediğinde kolumu tutan eller gevşedi.

''Hadi ama! Ben ona...'' Kolumu hızla çekip, ellerimle CEO'yu gösterdim. ''Nasıl zarar verebilirim?! Boyut farkına bir bakar mısın?!'' Ellerimden biriyle aramızdaki boy farkına dikkatini çekmeye çalışırken Park Soo Yun'dan bir kıkırtı geldiğine emin gibiydim. Fakat herhangi bir kasın oynadığına dair yüzünde hiçbir alamet yoktu. ''Tereddüt ettiğinize inanamıyorum!''

Bir de İngilizce konuşurken çok daha çirkin oluyordum. Arada bozulan aksanım korumayı bile gülümsetiyordu. Gerçi o donukluk ve soğuklukla gülümsediği de şüpheliydi.

Koruma bana üstten bir bakış atıp, saygıyla Park Soo Yun'un önünde eğildikten sonra gözlerini üzerimden çekmeden geriye doğru adımlayarak kapıya ulaştı. Yumruk yaptığı eliyle kapıyı tıklattıktan sonra dışarıya çıkarken sırtını döndü. Kapılar kapanıp, ofisi sessizlik bürüdüğünde aynı şekilde durmaya devam eden CEO'ya bakakaldım. Yakında kamburu çıkacaktı ya da sırtına ağrılar saplanacaktı.

Kaşlarım öfkeyle çatıldı. Bana neydi ki?

''Hain miyim, yoksa katil mi, aklım almıyor ya!'' diye bağırdığımda tiz sesim bangır bangır kafamın içinde yankılanmıştı.

''Bay Nam'ın evinde taslakları yenilerken,'' dedi ve çalışma masasına doğru bir leopar yavaşlığında ilerledi. Kalçasını hafifçe masaya yasladığında elinde tuttuğu telefonumu kurcalamaya aralıksız devam ediyordu. ''Aklın neredeydi acaba? Hazır konusunu açmışken kesmeyelim,'' Neden her lafın ucu benim zekâma dokunuyordu? ''Aptal olduğunu söylersem kabalık etmiş olacağım ama,'' Siyah birer elmas gibi parlayan gözleri kirpiklerinin altında belli belirsizdi. ''Aptalsın, Masal.''

''Siz... Nereden biliyorsunuz?'' Alt dudağımı dişlerimle ezerken kalbim gümbürdemeyi ansızın bıraktı. Öyle yavaş atıyordu ki; durduğunu düşünmeme sebep oluyordu.

''Bay Nam, şirketim ve benimle ilgili bilmesi gereken ya da gerekmeyen her şey hakkında fikir sahibidir. Güvenilir olduğunu defalarca ispatlamış bir çalışanımdansa senden şüphelenmek benim için çok daha kolay, Masal Okur. Haksız mıyım?''

Güzel bir aksanı vardı. Park Soo Yun o kadar akıcı bir İngilizceyle konuşuyordu ki her bir kelimeyi kolaylıkla anlayabiliyordum. Aksanı tertemizdi, peki ya vicdanı? Kapkaraydı!

''Kolay?'' diye onu tekrar ettiğimde kafamın içinde bambaşka düşünceler kol geziyor, Kore'nin dört bir yanında çığlık çığlığa bağırıyorlardı.

''Tek sorun bu da değil!'' Sesi yükseldiğinde bir adım geriye kaçmamak için yumruklarımı sıktım. ''Yalnız yaşayan bir erkeğin evine gitmek de ne?!''

Ah, tüm sorun buydu. Geri kafalı ataerkil yetişmiş birinin mantıksız, önyargılı, hastalıklı düşüncelerine göre kadınlar evinde oturmalı, sadece denileni yapmalıydı.

''Sizi ilgilendirmiyor!'' diyerek sertçe çıkıştım. ''Yalnız bir erkeğin veya kadının evine giderken kimseye hesap vermem gerekmiyor! Patronum olmanız hayatıma karışma hakkını da size vermiyor!''

AŞK SINIR TANIMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin