24. Aklı ve Kalbi Karmakarışık Masal Okur

10K 824 249
                                    

Nam Joo Hyuk'la çatı katındaki banklarda oturmuş dışarıyı izliyorduk. Şirketin en huzurlu ve sakin yeriydi. Bazı akşamlar mesai bitimine az kala birlikte sohbet ediyorduk. Bu akşam ise ona söylemem gereken şeyler vardı ve kalbini kırmadan nasıl yapacağımı henüz bulmuş değildim. Aynı zamanda cesaretim de yoktu. Hep meydan okuyan Masal Okur gitmiş; yerine pısırık, çıt çıksa korkan bir Masal Okur gelmişti. Ceketimin içine iyice gömülürken esen serin rüzgarların çetin bir kışın habercisi olduğunu sezinliyordum. Vücudum bu soğuğu yabancılamadı, aksine hislerimle beraber uyuşmaktan mutluydu. Peki ruhum nasıldı? Eylül ayının son haftalarına giriyordum. Bir ayım dolmak üzereydi ve kalan iki ayı huzurlu geçirmeyi umuyordum. Hayatım raydan çıkmış bir tren gibi hızla sonu uçurum olan yarım bırakılmış bir köprüye doğru gidiyordu. Yolunda olmasını beklediğim her şey tepetaklaktı.

Tıpkı benim gibi.

''Bay Park'la nişanlandığınızı biliyorum,'' Ağzından birden çıkmıştı bu tuhaf kelimeler. Nam Joo Hyuk'a başımı çevirirken; o'da bana döndü. ''Senin için önemli biri olmalıyım ki; söylemekten çekiniyorsun.'' dediğinde gözlerimi kırpıştırdım. ''Maşal nişan konusunda konuşmamıza gerek yok. Neler olduğunun farkındayım.''

Gerçek olup olmadığını sormadı, sorgulamadı. Merak ediyor gibi değil de endişeli bir hali vardı. Benden daha çok benim için endişelenen insanlarla çevriliydi etrafım. Onlarla tanışmadan önce düşündüğüm şeyler için kendimden utandım, tiksindim ve nefret ettim. Ne yedikleri, ne içtikleri, ne giydikleri veya nasıl yaşadıkları zerre umurumda değildi. Bana karşı iyi ve iyiydiler işte.

Bir kişi hariç.

O kişi beni çıldırtıyor, olduğumdan farklı birine dönüştürüyordu.

Ama o kişi de kötü değildi.

Düşüncelerimin savaşından kaçmayı tercih ederek ilk bulduğum yere saklandım. ''Anlatabileceğim bir şey değil,'' Rüzgar topuzuma sıkıştırdığım birkaç tutam saçı tokadan çıkarmış uçuşturuyordu. Akşam güneşi ikimizin de yüzünü aydınlatıyor, soğuk rüzgarı hiçe sayarcasına tenimizi ısıtıyordu. ''Teşekkür ederim, Nam Joo Hyuk. Gerçekten de benim için önemlisin, sorsan nasıl anlatırım diye korkuyordum. Sen çok, çok iyi birisin.''

''Güzel bir akşamüstü ve güzel bir hava,'' dedi gülümseyerek. ''Ama hiçbiri senin kadar güzel değil.''

Derin bir nefes alarak saklandığım hayali yerden başımı çıkardım. Savaş devam ediyordu ve ben hâlâ çekingendim, katılıp katılmama konusunda. Gözlerimi gökyüzüne çevirirken; kalbim aldığım ferah havanın tazeliğiyle canlandı. ''Şu an huzurlu hissediyorum. Ne zaman seninle burada otursam, sohbet etsem böyle oluyor, Nam Joo Hyuk.''

''Çünkü ben huzurlu bir adamım.''

Dudaklarım küçük bir kıkırtıyı kaçırdığında elimle ağzımı hemen kapadım ve birkaç saniye sonra kıkırtılarım geçtiğinde çektim. ''Huzurlu adam Nam Joo Hyuk sincap olduğunda da huzurlu kalabilecek misin?''

''Maşal!''

Bakışlarımı ona sabitleyip burnumu ukala bir tavırla havaya diktim. ''Bay Park sincap olmayı kabul etti. Hatta reklam için kayıt stüdyosunda. Siz Bay Nam Joo Hyuk yarın benim sincabım olacaksınız.''

Dehşetle yüzüme bakan Nam Joo Hyuk bileğimi tuttu. ''İddiayı unuttuğunu sanıyordum!''

''Sen o gün bana meydan okumadın mı? Okudun! Sincap olacaksın! Attığım fındıkları-fıstıkları toplayacaksın!'' İşaret parmağımı ona sallayıp, kaşlarımı çattım. ''Masal Okur asla ve asla hiçbir şeyi unutmaz!'' Bileğimi elinden kurtardığımda parmağımı sallamaya devam ettim. ''Asla!''

AŞK SINIR TANIMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin