22. Kahveli Cheesecake, Americano & Kıskançlık Krizleri

10.5K 932 346
                                    

Bay Park'ın evine geldiğimde saat epey geç olmuştu. Çalışanlar bana kapıyı açtığında sadece selam vermiş ve anında ortadan kaybolmuşlardı. Artık bu durum bana tuhaf gelmiyordu. Hepsi çok yoğunlardı, bu büyük evi temizlemeleri zor olmalıydı. Antreyi geçerek merdivenlere yöneldiğimde etrafıma göz attım. Her şey o kadar lüks ve pahalıydı ki rahatsız hissediyordum. Gözlerim büyük camları boydan boya kaplayan açık kahverengindeki perdelerde gezindi bir süre, ardından pes ederek merdivenleri çıkmaya başladım. Merdivenleri yarıladığımda baya yüksekteydim. Bunalarak üzerimdeki ince ceketi omuzlarımdan sıyırarak çıkardığımda biraz da olsa ferahlamıştım. Dışarısı ayaza çekmişti ve oldukça soğuktu ama Bay Park'ın evinde şort-tişört giyerek dolaşabilirdiniz. Oysa kendi evimde üstüme hırka almadan oturmazdım. Ceketimle çantamı kolumun altına sokuşturduğumda merdivenleri hızla çıktım. İkiye ayrılan koridordan odama giden yolu seçerek ilerlediğimde bir siluet gördüğümü sanarak durakladım. Belli belirsizdi ve anında diğer koridora geçmişti. Acaba Bay Park beni mi beklemişti? Kol saatime bakıp, küçük bir merhaba demek için geç olmadığına kanaat getirerek onun odasına doğru giden koridora saptım. Kapısının kıl payı kapanmasıyla vazgeçecek gibi olduysam da yürümeye devam ettim. Koyu ahşap rengindeki kapının önünde durarak birkaç saniye bekledim ve kapısını hafifçe tıklattım. Bir cevap beklemeden de kulpu indirerek açtığımda odanın içine bir-iki adım atarak girdim. İlk defa onun odasına girdiğim için fazlasıyla heyecanlıydım. Büyüktü, odanın içinde bir kapı daha vardı. Camların perdeleri açık, yıldızlarla süslü bir Seul gecesi tüm ışıltısıyla karşımdaydı. Adımlarımı camlara çevirerek yürürken; çevreme de dikkat ediyordum. Antika eşyalarla son derece uyumlu yatağının kenarlarından yükselen direkler bembeyaz tüller ve perdelerle kaplanmıştı. Bu evin ailesinden kalma olabileceğini düşünüyordum. Camın önünde durduğumda çantamla ceketimi hemen ayak ucuma bırakıp, başımı gökyüzüne daha iyi bakabilmek için kaldırdım. Benim kaldığım odanın camları bu kadar büyük ve geniş değildi. Kenarlardaki iki tekli koltuk gündüzleri o muhteşem güzellikteki bahçeyi, geceleri ise gökyüzünü izlemek için konmuş olmalıydı. En azından ben böyle yapardım. Yıldızlar gözlerimi kamaştırmıştı. Elimi uzatsam birini yakalayabilirdim belki de. Uzun zamandır geceleri gökyüzüne bakmamıştım. Ne kadar küçük olduğumuzu böyle anlarda fark edebiliyordum. Derin bir nefes aldığımda kapının açılma sesiyle gülümseyerek arkama doğru döndüm ve çığlığım kafamın içinde dahi yankılandı.

''İnanamıyorum!'' Tişörtsüz bir şekilde, karşımda bir heykel gibi duran Bay Park'la karşı karşıyaydım. Vücudumdaki tüm kan yanaklarıma pompalanırken pancar gibi kıpkırmızı kesildiğime emindim. Kaslı karnı, kalbe benzeyen göğsü ve çok, çok geniş olan omuzlarına ağzım neredeyse açık kalmıştı. Hızla ellerimle gözlerimi kapayıp, ona sırtımı döndüm. ''Siz evde çıplak mı geziyorsunuz, Bay Park?!'' Dolap açılma sesi geldiğinde Bay Park'ın üzerine bir şeyler giydiğini anlamıştım. Ellerimi gözlerimden çektiğimde cama yansıyan görüntüsünü izlememek için dirensem de yapamadım. Beyaz bir tişörtü önce kafasından geçirdi. Belini bükerek eğildi ve kollarını da geçirirken bedeni yavaşça esnedi. Tişörtü düzelterek doğrulurken bakışlarımız camdaki yansımada birleşti. Onu izlediğimi fark ettiğini, yüzündeki sırıtmadan görebiliyordum. Yerdeki eşyalarımı alarak koşmaya başlayacağım sırada, daha ben kapıya doğru bir adım bile atamadan bileğimden yakaladı. Başımı omzumun üzerinden ona çevirerek baktığımda yüzündeki ifade gayet ciddi ve sertti. Ben panikten öyle mi sanmıştım yoksa?

''Bana bir şey mi söyleyecektin?''

''Ah, şey...'' Başımı kapıya çevirip, gözlerimi lanet olsun dercesine yumdum ve yeniden ona çevirdim. Bileğimi kurtarmaya çalışırken, ''Sizi koridorda gördüm. Asıl siz mi bana bir şey diyecektiniz?'' diye sordum.

AŞK SINIR TANIMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin