BÖLÜM 8 ∞♦ Şişko ♦∞

5.5K 375 35
                                    

|Bölüm 8:"Şişko" 📣

🔥

Meşale olsun karanlık koridorları aydınlatan, bedenimi ısıtamayan.

🔥


Bilinmezlikte gibiydim. Kendimi bir çemberin içinde hissediyordum. Kendi etrafımda döndüğümde gördüğüm tek şey bilinmezlikti. İnsanlara nasıl yaklaşılacağını, krallığın kurallarına nasıl dikkat edilmesini ve en önemlisi de yanımdaki kimseyi tanımıyor, bilmiyordum. Bildiklerim Keegan'ın anlattıkları ile sınırlıydı ama anlatılanlar uygulamasıyla çok farklıydı.

Beynim bomboş bir gökyüzüydü. Bir tanıdıklık hissetse içindeki fırtınalar yok olacak, güneşli havalar gelecekti. Ben ise orada yaşamayı öğrenecektim. Gökyüzüm cesaretli ve özgüven sayesinde gelişecekti.

Şimşeklerin çakmasına müsaade etmeyecek, gökkuşağının çıkmasını sağlayacaktım. Gökkuşağını Keegan sayesinde öğrenmiştim. İçinde belirli renklerin olduğunu söylemişti.

Meydana doğru adımlarken gökyüzümün de böyle olmasını diledim. Bir işimizin olduğunu söylemişti, şu kahraman. Bende peşinde sürükleniyordum fakat nereden bilebilirdim ki beni dövüşlerin yapıldığı bir dükkana sokacağını!

Gözlerimi ona sabitledim ve kapıda beni bekleyen adama çevirdim. Kapıyı sağ eliyle ittirmiş, geçmem için kapıyı aralamıştı. Diğer eliyle girmemi işaret eden bir hareket yaptı. Onu süzdükten sonra adımlarımı kapıya doğru yönlendirdim. Yanından geçince duyacağım bir şekilde fısıldamıştı.

"Merak etme, para alıp çıkacağım."

Aman ne mutluyum anlatamam! Hiç bu tür yerlere gireceğimi tahmin etmemiştim. Burası tehlikeli dedikleri yerdi.

İçeriye girdiğimde her tarafta sarhoş ya da serseri tipler görmüştüm. Sol tarafımda uzun bir tezgâh vardı ve tezgâhın arkasındaki adam elindeki bardağı beziyle siliyordu.

Adamın koca bir göbeği vardı. Yüzündeki kısa sakallar onu tam bir patron edası göstermişti. Üzerindeki beyaz önlükte damlalar bulunuyordu, benim aslan özelliğine sahip koku alma duyumla üzerindeki kokunun alkol olduğunu anlamıştım. Burnumu kırıştırdım.

Masaların üstündeki tozları kare şeklindeki açık pencereden giren gün ışıklarıyla fark etmiştim. Burası epey bir tozluydu anlaşılan. Bazıları masada değişik konuşmalar yapıyor, ağızları şekilden şekile giriyordu. Gür kahkahalara atıyorlardı. Bu tipleri umursamadım ve arkamda olan kahramanın yanımdan geçtiğini, direk tezgâha ilerlediğini gördüm.

Adam onun geldiğini hisseder gibi elindeki işe devam etmiş, bakışını ona çevirmişti. Bense arkadan onu takip ederek yanına gittim.

"Seni burada görmek ne büyük bir onur." dediğinde adamın siyah gözleri beni bulduğunda şımarık bir tavırla gülmüş, yanımdaki adama dönmüştü. "Ne için geldin?" dediğinde bakışını çekip arkasını dönerek çekmecelerden birini açtı ve bardağı yerleştirdi. Bize dönerken gözleri üzerimde gezinmişti.

Galiba alnıma kadar kapüşon çekmek gizemimi artırıyordu. Ayrıca gri bir pelerin giymekte...

"O gözlerini kaybetmek istemiyorsan," Bunu söylerken elini tezgâha koymuş sırayla parmaklarını vuruyordu. "Gözlerini onun üzerinden çekersin."

Adam gülerek tezgâhın altına eğilip geri düzeldiğinde elinde bıçak olduğunu görmüştüm. Bıçağını beziyle silmeye başlamıştı. Gözlerim ikisinde gidip gelirken arkamı döndüm. Kapüşonumun arasından insanların birazını buraya doğru baktığını gördüm.

Thita - Yakut HançerWhere stories live. Discover now