4. Bölüm

348 42 3
                                    

Oy verir misiniz? Arkadaşlar artık tarih atlaması olmayacak, önceki bölümler geçmişten kesitlerdi.

Mayıs, 783
günümüz

Ayna karşısındaki görüntüme baktım. Evimizin her tarafı aynalar ile doluydu. Ancak elimdeki küçük aynanın ne zaman alındığını hatırlamıyor, anneme sormaya cesaret edemiyordum. Çok güzel bir aynaydı, dışında deniz yıldızı figürü olan, mavi bir aynaydı. Kenarları sarı bir işlemeydi. aynanın bir kapağı vardı ve ayna kare şeklindeydi. Her daim yanımdaydı ve kendimi ondan izlemeye bayılıyordum.

Saçlarım, benim güzel biricik saçlarım. Hoyratça kesildikten sonra uçları dümdüz hizaya getirilen, çenemin hemen dibindeki siyah saçlarım.

O olaydan sonra bir daha hiç uzamamıştı, ömrümün sonuna kadar çenemin dibindeki hizasında kalacaktı ve ben tekrar annem sayesinde o günü unutmuştum. Büyü, bana verilen belki de en büyük cezaydı. İki kez aşık olmuştum -ki onları hatırlamıyordum- ve bedeli olarak parmağım ile saçımı feda etmiştim, ikiside hatırlamadığım bir aşkın cezası yüzünden bir daha geri gelmeyecekti. Beni üzen de belkide buydu, hatırlasaydım kimler için olduğunu belki içim rahat olurdu. Ben kimler yüzünden en sevdiğim saçımı kaybetmiştim?

O güne dair aklımda olan ormana geldiğim, sonrası tekrar büyü yoluyla silinen ve uyandığımda kısacık saçlarımla karşılaşmamdı. Annem bunu demişti: "İkinci hatanı da yaptın ve üçüncüyü yapmandan korkuyorum, Per. O en ağırıdır çünkü gerçektir ve ben sana onu unutturamam. Anneni kaybetmek istemiyorsan bu sefer aşık olmazsın, Per." Bunlara ek olarak büyü yapılırken kriz anımda olduğumu söylemişti, nedendi bilinmez ama olmasaydım o büyüye izin vermezdim. Öğrenmiştim ki olayın hemen ardından yapılmalı ve büyü yapılacak kişinin kulaklarına üflemeliydi büyü. Engelleyememiştim, kaybetmiştim. O anne olabilir miydi?

Sadece benim annemdi.

Bana üç büyü öğretmişti annem; iyileştirme, acı çektirme, korunma. Bunlar en basit büyülermiş. Ama hiçbir zaman yapmadığım için azar yiyor, senin gibi olmayacağım dedikçe şiddet görüyordum. Son üç yıldır bana bir daha büyü öğretmeyeceğini, ihtiyacım olduğunda zevkle yalvarmalarımı dinleyeceğini söylemişti. O anne miydi?

Annemdi.

Şu an elimde ayna ile bir ağaca yaslanmıştım. Kırda insanlarla karşılaşmamak için sıklıkla buraya gelmeye başlamıştım, halbuki çocukken ne severdim kırı. Bu orman yolu boştu, bir kişi bile uğramazdı. Bende burayı kendime seçmiştim, en azından hakaret eden insanlar yoktu. Çünkü bilirdim insanlar kötüydü, kötü olmasaydı bir çocuğa şiddet ve hakaret uygulamaz, annesinden dolayı onu yaşıtlarından ötekeliştirmezdi. Benimle kimse konuşmazdı, bir tek Christian konuşur, o da aşağılar giderdi.

Derin bir nefes aldım ve aynadaki yüzüme baktım. Yuvarlak bir yüz hattı, siyah iri gözler, küçük burun ve alt dudağı üst dudağından kalın dudaklar. Çoğunlukla pembe duran yanaklar ve düz siyah kaşlar. Çenemde biten ve yüzümü saran siyah, düz ve canlı saçlar. Bunlara tamamen zıt duran beyaz tenim, halbuki ben esmer olmam gerektiğini düşünürdüm hep. Saçlarım simsiyahtı, esmer olsam güzel durabilirdi. Beyaz tenimle çok zıt duruyordu. Aslında anlatılınca normal gelen bu özellikler neden beni bu kadar güzel gösteriyordu, anlamıyordum. Bu aşırı güzelliğin faydası yoktu bana, ama bir keresinde duymuştum birinden: "Bir insanın bu kadar güzel olması imkansızdır, inanın bana, bu kızın babası da yok zaten, kendimce onun bir peri olduğunu düşünüyorum. O cadı onu kaçırmış olmalı." Insanlar bir dönem buna inanmıştı, sonradan vazgeçip tekrar 'şeytan tohumu' demeye devam etmişlerdi. Bunlar bana saçma gelmişti, insandım ve farkındaydım.

DUDAKLARIN KARARACAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin