37. Bölüm

50 11 2
                                    

Oy verir misiniz? :)

Korku, her ne kadar istenmese de duyguları yönetirdi. Korku anında verilen kararlar çoğunlukla doğru olurdu. Bir duygu, diğerini tetiklerdi. Kalbin ritmik vuruşundan öte duygunun vuruşu üstün kılınırdı. İnsanlar ölümü isterdi, ölüm anından delicesine korkarken. İnsanlar yaşamak isterdi, yaşamın getirdiklerini kaldırmaktan korkarken.

İnsan, sadece boşlukta olduğunu bilmeden yaşardı.

Peki ben şu an ne istiyordum? İçimde herhangi bir duygu hissetmemek beni dehşete düşürüyordu. Üstümde bir kabulleniş vardı, bunun getirdiği duygusuzlukta. Şu an basamaklarından indiğim bu sarı ışıkla aydınlanmış bodrum bana bir şey hissettirmiyordu. Etrafta dehşet bir koku vardı, çürük ceset ve yanmış et kokusu. Christian kokuyla öğürürken ben sadece boş gözlerle etrafa bakıyordum.

Odanın tam ortasında ahşap, yer yer aşınmış bir masa vardı. Üzerinde tabaklar ve içinde canlılara ait birer dokular bulunuyordu. Fare gözü, kedi kuyruğu, sincap dişi, at derisi, solucan olduğu üzerinde yazıyordu. Bardaklar vardı ve içerisinde tanımlayamadığım renkte sıvılar vardı. Küçüklü büyüklü bıçaklar, kaşıklar ve fırçalar vardı. Masanın arkasında duran rafları duvara sabitli dolapta boş kavanozlar ve fincanlar bulunuyordu. Duvarlar dökülecek derecede görünüyordu ve ağır bir nem kokusu diğer kokuların yanında kendini belli ediyordu. Odada göze çarpan başka hiçbir şey yoktu.

Annem indikten sonra tahta zeminleri tek tek kapattı. Odada yükselen toz ile Chris söylenip omuzlarına aldığı şalı burnuna bastırdı. Etkilenmiyordum hiçbir şeyden. Sadece buradan çıkmak ve odama dönmek istiyordum. Sadece bugün bitsin istiyordum. Bugünün bitmesini, bir daha günlerin doğmamasını istiyordum. Çıkmak istiyordum. Ölü veya diri.

Çünkü ruhu ölmüş kişinin bedeni de ölmüştür.

Çünkü insanın ruhu bedeninden çıkmadan da ölebilir.

Ölü veya diri.

"Buraya ne için geldik?" Sesimin soğuk hali beni de şaşırttı. Annem beni incelerken yanımdan geçti ve masanın önünde durdu. Elleri masaya dayanıp öne doğru hafifçe eğilirken kızıl saçları öne doğru döküldü. Christian merdivene dayanıp kollarını göğsünde bağlarken ben ortada durmuş ne olduğunu bile anlamaya çalışmıyordum.

"Sanırım yirmi dört olmadan bazı şeyleri konuşmanın zamanı geldi." Kaşımın teki alayla havaya kalktı. Yıllardır yapması gereken konuşmayı şu an mı yapıyordu? Bu muydu yani? Bunu yapması için illa bu bodruma mı gelmem gerekiyordu?

"Öyle mi?" Göz ucuyla bizi izleyen kıza baktım, "Bu konuşma özel olacak sanıyordum. Malum, yıllarım bunun için geçti. Bir yabancının buna tanık olmasına gerek yok." Rol yapmaya bile gücüm yoktu. Fark edip etmemeleri önemli değildi çünkü bu bodrumda çok şey değişecekti.

Hisler yanılırdı. Akıl yanılmazdı. Aklım bu gece benimle kalmayacaktı.

"Doğru," Gözlerini benden bir saniye olsun ayırmıyordu, "Çık Chris." Annemin dediğiyle bozguna uğrayan kız itiraz etmek için dudaklarını aralamıştı ki, "Sadece. Buradan. Çık." Baskın çıkan annemin sesi ile bana öfkeyle bakan kız hırsını merdivenlerden çıkarmak ister gibi ayaklarını vura vura çıktı. Annem hala bana bakıyordu ve ne yapacağımı bilmiyordum. Tahtalar tekrar yerlerine konulduğunda burada sadece ikimiz vardık.

Burada iki kişi vardı, anne kız olan.

Yaklaşıp masanın diğer ucunda durdum. Onun aksine pis masayla temas etmezken masadakileri yakından inceledim, büyü malzemeleriydi. Hayvan leşleri burnumu ağrıtıyordu. Elimle bir bardağı ucundan itelediğimde sıvı hareketlenerek bardaktan taştı. Masaya dökülen sıvı dağılmadı, bardağın etrafında halka şeklinde durdu. Bu görüntü beni şaşırttı.

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now