36. Bölüm

59 9 0
                                    

Oy verir misiniz?:)

Kalbimin rahatsızlanmasını özlemiştim. Vance'nin sağ yanağındaki güzel gamzesini özlemiştim. William'ı özlemiştim. Çiftlik evini, dertleşmeye gittiğim o mezarı, Lewis'leri, her şeyi ama her şeyi özlemiştim. Ben Vance'mi özlemiştim. Bu özlem bana fazlaydı. Boş duvara bakarken düşündüklerim bunlardı, odada hala bir pencerem yoktu çünkü.

Aralık ayına girmiştik. Değişen tek bir şey bile yoktu. Annem benden inciler alıyor, bana karışmıyordu. Bende eskisi gibi itaatkar davranıyordum, eski Perla nasıl ona karşı çıkmadıysa aynı şekil davranıyordum. Annem Chris'e hiç kızmamıştı. Sanırım Chris'in işine yaraması, kızının sözlerinden daha önemliydi. Kırılmak bile bana fazlaydı artık.

Yataktan kalkıp dolabımı açtım ve kalın, koyu kırmızı bir kadife kaşe giyerek odadan çıktım. Kimse ortalıkta görünmüyordu. Dışarıda kar yağıyordu, çıkmama bir şey demezlerdi herhalde. Dış kapıyı açmaya çalıştığımda kilitli olması derin bir nefes vermemi sağladı. Anlaşılan çıkmama, hava almama bile izin yoktu.

"Nereye gidiyorsun?" Chris'in sesini duyunca arkama döndüm. İşaret parmağımla kapıyı gösterdiğimde işaret ettiğim yere baktı. Kendi evimde ona haber vermem çok saçmaydı ama mecbur bırakılmıştım, annem tarafından.

"Dışarı çıkacağım, hava almaya ihtiyacım var. Kapıyı açsana." Kollarını göğsünde bağlayıp tek kaşını alayla havaya kaldırdı,

"Bunu neden yapayım?" Dişlerimi sıktığımda hala bana bakıyordu. Bakışları bir şeyleri tartar gibiydi. Ardından ne olduysa bir anda gelip kapıyı açtı. Bu hareketine anlam veremesem de ters bir bakış attıktan sonra onu ardımda bırakıp dışarı adım attım. Uzun sürenin sonunda dışarıda olmak bana iyi gelmişti. Temiz havayı içime çekerken yağan kar taneleri tek tek yüzüme düşüyordu. Başımı kaldırıp gözlerimi yumarak gülümsedim. Kollarımı kendime dolamıştım çünkü gerçekten soğuktu. Uzun süre sonra huzurlu ve sakin hissediyordum.

"Vance'yle birliktesiniz, değil mi?" Arkamdan gelen sesle gözlerimi açıp arkama döndüm. Bu gereksiz soruyu sevmemiştim zira onu hiç ilgilendirmiyordu.

"Bu soruyu neden sorduğuna bağlı." Mavi gözleri, dalgalı uzun sarı saçları ile William'ı andırıyordu ama tamamen farklı insanlardı. Eğer Chris iyi biri olsaydı, bizimle birlikte yaşayabilirdi. Belki William ile güzel bir hayatları dahi olabilirdi ama seçimler hayatımızı etkilerdi hep. Onun bu hayatı seçmesine hiçbir şekilde üzülmüyorrum. Chris bu yolu seçtiği için yanımda değil, karşımdaydı.

"Sana hiç benim hikayemi anlattı mı?" Bakışlarından birçok duygu geçti, orada hüznü çok çabuk yakaladım. Afallayarak ona baktım.

"Ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum, Chris." Karşı karşıyaydık ve üzerimize kar taneleri düşerken bu anlamsız konuşmanın bitmesini istiyordum. Bitmeliydi ve tek başıma kalmalıydım. Huzurumu bozması hoşuma gitmemişti.

"Bak, benim de kolay bir hayatım olmadı. Bu yaşa gelirken iki kız kardeşimi kaybettim. Oradan kaçtığımda bile bir boşluktaydım." Cümlesini aniden kesti ve duraksadı. Bunu neden bana anlattığını bilmediğim gibi o da bunu neden anlattığını bilmiyordu. Buna rağmen devam etti. "Her ne kadar öyle görünmese de, kardeşlerimin ölmesinin sebebi bir nevi Vance." Kaşlarımı çattım, ne saçmalıyordu şu an? Vance'yi kurban mı seçmişti kendince?

"Hatırlatırım, o da senin kardeşin! Onun ne gibi bir suçu olabilir?" Bana bakan maviler şimdi duygusuzdu. Sadece bir duygu varsa da, o kaybettiği iki kız kardeşinin acısıydı. Onları çok seviyor olmalıydı ama onun iki kardeşi daha vardı, Vance ve Bert. Bu şekilde onları yok sayamazdı.

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now