30. Bölüm

72 13 14
                                    

Oy verir misiniz? :)

Birkaç saat sonra..

Vance'den

Zifiri karanlıkta tavana bakarken, aklımdan hiçbir düşüncenin geçmediğini fark ettim. Yıllardır, ne zaman düşünceli gibi görünsem de baktığım yere sadece bakıyordum. Ben düşünmüyordum ama uzun bir süre tavana baktığımda gördüklerimi de anlatamıyordum. Sadece bakıyor göründüğüm halde gördüklerim, görmediklerimden üstündü.

Çünkü bilinenin aksine düşünen delirir, düşünmeyen ise çoktan delirmiştir.

Belki de bunlar bir rüyaydı, belki benim zihnimin bir oyunuydu. Bu mutlu hayat, benim hayalimde kurduğum bir kurmaca da olabilirdi. Zamanında annemi kaybettikten sonra kardeşimi de kaybetmem bile bu hayalin bir parçası gibiydi. Gerçekten çok uzaktı. Zihnim o kadar bulanıktı ki, parmaklarımın arasından akan ve bu gece kadar karanlık olan saçların bile gerçek olduğuna inanmak istemiyordum. Çünkü ben gerçeklikten çok yorulmuştum.

Yavaş yavaş saçlarını okşarken, düzenli nefesini dinlemek iyi geliyordu. Başını göğsüme yaslamış ve bir elini göğsüme koymuş bir şekilde uyuyordu. Ondan bu adımı beklemiyordum ancak Will ile birlikte döndüklerinden beri yüzü solgundu ve benden köşe bucak kaçmaya çalışan halinden sıyrılıp benimle uyumayı istemişti. Onu reddetmemiştim. Onun hayatında bir şeyler olduğunun farkındaydım ve ona yardım edemedikçe kahroluyordum.

Bana bir adım gelse, ona on adım giderdim. Ama o bir adım geri gittikçe ben yerimde sayıklıyor, sabit kalıyordum.

"Vance?" Uykulu sesi kulağıma dolduğunda gözlerimi tavandan çekip ona yönelttim. Odayı dolduran ay ışığında yüzünü yavaşça bana doğru döndürüp çenesini kolumdaki elinin üstüne koydu. Bakışları yüzümde gezinirken, yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Bakışları yanağımdaki gamzeme kaydığında daha çok gülümsedim. "Uyumadın mı hiç?" Sesi uykunun verdiği rehavet ile kırgın çıkmıştı.

"Uyumadım." Gözlerime tekrar baktığında, gözlerinin nasıl bu kadar siyah olduğunu anlayamıyordum. Bu zamana kadar kimsede görmediğim siyah gözlere sahipti ve bu karanlıkta bile siyah gözleri hayat doluydu, ışıl ışıldı. Onda en çok hayret ettiğimde buydu, yaşadıklarını tam bilemesem de bu kadar hayatı sevmesine şaşırıyordum. Çünkü ben, hayattaki tek mutluluğun o olduğuna inanıyordum. Başka yol yokmuş, kaybolmuşum gibisinden.

"Neden ki?" Boğazımı temizlerken hafifçe yukarı kayıp onuda kendimle çektim.

"Bence daha önemli bir sorum var. Mesela benimle uyumak isteyip Sarışın'ı oyuna getirip odadan dışarı atman gibi." Hafifçe kıkırdadığında bende ona eşlik ettim. O anları hatırlamak dahi istemiyordum çünkü kulağımda dolanan çığlığı hala tazeydi. Onu yarı yolda bırakmışız gibi tepki vermişti ve tabiri caizse evi başımıza yıkmıştı.

"Sana bir şey sorabilir miyim?" Benim sorduğum soruyu her zamanki gibi es geçmesine takılmadım. Ona kırılmıyordum. Bana bir şeyleri anlatmamasına veya bir şeyleri saklamasına da alınmıyordum. Çünkü ben sakladığı her ne olursa olsun sevgimin üstün geleceğini biliyordum, buna inanıyordum.

"Tabiki, İnci Tanem."

"Olur da bir gün gitmek zorunda olursam-" Kaşlarım çatıldığında dediğine anlam verememiştim. Bana bakıp kısa bir an duraksadı. Gözleri etrafta dolaştıktan sonra tekrar bana baktığında derin bir iç çekip devam etti, "-yani olmaz da olursa, beni ne olursa olsun unutmazsın değil mi?" Bu söyledikleri ile daha çok doğrulduğumda göğsümden ayrılmak zorunda kalmıştı. Sırtım duvara yaslanırken o önümde oturmuş fark etmeden yüzük parmağının yerini ovuşturuyordu. Üzgündü ve yine bana anlatmıyordu. Onu üzen neydi?

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now