44. Bölüm

75 9 2
                                    

Oy verir misiniz? :)

30 Aralık, 793

Gelmişti. Üzerinde yıllarca düşündüğüm, o gün nasıl hissedeceğimi bilmediğim o andaydım. Bende şu an bir duygu varsa o, kaybetme duygusuydu. İçimin kan ağladığını hissediyordum. Bu hissin bir an önce geçmesini, yeni yılı bir an önce atlatmayı istiyordum. Onları kaybetmek istemiyordum. Ben, ne yapacağımı bile bilmiyordum.

Aynadan yüzünü gördüğüm Vance bana sarılarak kollarını karnımda bağladı. Çenesi omzuma yasladı, aynadan aksimizi izliyordu. Güzel görünüyorduk. Benim onun için seçtiğim altın rengi detayları olan, eteğinde beyaz şeritleri bulunan mavi gömleği giymişti. Bende dün seçtiğim mavi elbiseyi giymiş, bilekliğimi takmıştım. Saçlarımı tarayarak serbest bırakmış, her iki yandan kulağımın arkasına sıkıştırmıştım.

"Çok güzel görünüyorsun." Kısık çıkan sesiyle midemde düğümlenme olurken gülümsedim. Elimi onun karnımdaki elinin üstüne koydum. Biz hiçbir zaman anne baba olamasak bile, aile olmamız mümkün değil miydi? Ben anne olamasam bile evladım olamaz mıydı?

"Bugün geçecek, değil mi Vance?" Gözlerini yumup açtığında derin bir nefes verdim. "Hep böyle olacağız, değil mi?" Başını omzumdan çekip benden ayrıldı ve beni kendisine çevirdi.

"Şüphen olmasın, ben sana kalbinden daha yakın olacağım." Kollarımı onun beline sardığımda bana sıkıca sarıldı. Kokusunu içime çekerken bile içimdeki korku ve huzursuzluk dinmedi.

Odaya geçtiğimizde mutfaktan elinde kocaman bir tencereyle çıkan Will onu masaya koydu. Bana pilav yapmasını istemiştim. O da bu isteğimi yerine getirmişti. Masaya koyduğu pilavdan tabaklara doldururken onun yanına vardık ve sandalyelerimize oturduk. Her birimizin üzerinde bir sessizlik hakimken pilavımızı yiyorduk. Arada karşımda oturan, dün ona seçtiğim beyaz gömleği giymiş ve saçlarını düzene sokamamış Will ile göz göze gelirken, arada Vance ile denk geliyorduk. Birimiz bile ağzını açmıyor, odada sadece tabak ve kaşığın çıkardığı ses yankılanıyordu. Bir de, usul usul yağan kar ve sobanın sesi.

Yemeğimiz bitti, etrafı topladık ve en sonunda saate baktığımızde on beş dakikaya yakın bir süre olduğunu gördük. Bay ve Bayan Lewis bugün kente inmişti, ısrarlarına rağmen bunu reddetmiştik. Bugünü evde geçirmek istiyordum. Bugünün geçmesini istiyordum.

"Dışarı çıkalım mı, fırtına yok sonuçta, üşütmez hava." Will'ın önerisine kafamızı sallayıp dışarı çıktık. Ayakkabım karı çiğnerken üzerime şal almadığım halde üşümediğimi fark ettim. Hep beraber verandadan inip evin dışına çıktık. Vance'nin kolu omzumu sardığında ona dönüp gülümsedim. Will ellerini ovuşturarak etrafa göz attı. Evin ışıkları açık olduğu için dışarısı aydınlıktı. Zaten verandaya astığımız kandiller bile yeterliydi.

"Yılın ilk gününe girdiğimizde sarayın kutlamaları ve ışıkları her yerden görünür." Will'ın söylediğine kafamı salladım. Bana bakarak gülümsedi. "Nasıl hissediyorsun?" Onu tanıdığım günden beri, ciddi gördüğüm nadir anlardan birindeydi şu an. Bir nefes verdiğimde soğuk havada buhar oldu.

"Nasıl hissetmeliyim, bilmiyorum." Bana şefkatle baktı.

"Yanındayım, yanındayız. Seni her türlü kötülükten koruruz." Buruk bir şekilde gülümsedim.

"Biliyorum."

"İnci Tanem?" Başımı çevirip ona baktığımda o şaşkınca etrafa bakıyordu. Dönüp onun baktığı yere baktığımda gülüşüm soldu. Bu mevsimde, burada.. bu nasıl mümkün olabilirdi?

DUDAKLARIN KARARACAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin