40. Bölüm

66 8 1
                                    

Oy verir misiniz? :)

Vance'den

Çaresizlik en büyük derttir. Çaresiz insan ne yapacağını bilemez, arayış içereisine girer. Kalbi korkuyla atarken bir çıkış yolu, bir çözüm bulmak ister. İnsana yaptırmayacağı şey yoktur. Kimse çaresiz olmak istemez çünkü onun zorluğunu zaten bir kez tatmıştır. Ben de çaresiz olmak istememiştim.

O ormanda onu göremediğim her dakika bütün vücuduma korku yayılmıştı. Korkmuştum, çaresiz hissetmiştim ve yalnız kalmış gibiydim. Geçen süreler uzayınca Sarışın ile ormanı aramaya başlamıştık. Çevrede ona dair bir iz bulamayınca hızla su sesine doğru gittiğimizde suyun üzerine bırakılmış kabı görmek bütün çaresizliğimi silmişti. Çaresizlik gitmiş yerini büyük bir üzüntüye bırakmıştı. Buna rağmen inanmak istemeyip etrafı tekrar aramaya çıkmıştım ki, taşın üzerinde bırakılan bilekliği görmüştüm. Ona hediye ettiğim mavi bileklik bir veda nişanesi gibi duruyordu o taşın üzerinde. Bütün duygu karmaşası söndüğünde geriye sadece kırgınlık kalmıştı. Kırılmıştım. Hakkım var mıydı bilmeden, kırılmıştım.

''Boşuna arama Sarışın,'' derken eğilip bilekliği almıştım, ''O bizi terk etti.'' O an bana inanmamış gün kararana kadar onun adını seslenip etrafı aramıştı. Ben ise bu süre boyunca o taşın yanına otumuş elimdeki bilekliğe bakmıştım. Gün sona erdiğinde gelmek istemeyen Sarışın'ı zor bela eve getirebilmiştim. O, gelmeyecekti. Terk eden gelmezdi.

Terk eden arkasına bile bakmazdı.

Ondan sonraki günlerde Sarışın bana bir şey demese de her gün onu ormanda aramaya gittiğini anlıyordum. Ama o beni anlamıyordu. İnci Tanesi'nin gitmeden önce bana gideceğini sürekli belli ettiğini anlamıyordu. Yorgun ve çaresizce her gün bilekliğe bakıp kırıldığımı anlamıyordu. Ona olan özlemimin ve kırgınlığımın iç içe geçtiğini anlamıyordu. Belki de anlamak istemiyordu.

Günler geçmişti bu süreçte, ilk kar yağmıştı. Gelmemişti. Aklımdan başka hiçbir ihtimal geçmiyor, bunu neden yaptığını anlamıyordum. Sarışın hala onu arasada yağan karlardan sonra bütün umudu tükenmişti, umut onu tüketmişti. Bay ve Bayan Lewis sürekli onu sorduğunda verecek bir cevabım yoktu. O gün onunla su almaya gitseydim yine de beni terk edip gider miydi?

Soğuktu. Yanan soba odayı ısıtmıyordu, benim içim üşüyordu belki de. Bacağımın tekini karnıma doğru çekmiş diğerini uzatmıştım. Bir kolum dizime dayanmıştı ve çenemi koluma yaslamıştım. Odunlardan çıkan cızırtı sesleri odayı doldururken dışarıda karın durduğunu biliyordum. Bugün kar yağmayı bırakmış gibiydi. Halbuki aralık ayının tek bir günü bile kar yağmadan geçmezdi.

İki tıklatılma. Kaşlarım çatılırken hemen karşımda duran dış kapıya baktım. Bu saatte gidip gelenimiz olmazdı. Yerimde hafifçe doğrulduğum sırada üç tıklatılma sesi doldu kulağıma. Ayağa kalkıp yanımda duran gaz lambasını elime alıp sakin adımlarla kapıya vardığımda pencereden kim olduğuna bakmadan kapıyı açtım. Karşımda hiç ummadığım bir anda, kırgınlık ve özlemi aynı anda hissettiğim o kişiyi gördüm. Bu varlığını unuttuğum kalp sesi bana mı aitti?

Gözlerim ilk ayakkabılarını buldu. Bu soğukta o ince ayakkabılarda ayakları üşümemiş miydi? Bakışlarım yavaş yavaş yukarı çıkarken eteğindeki koyu lekeler ve elinde görüğüm ayna ile kaşlarım çatıldı, o aynayı neden getirmişti şimdi? Hiçbir şeyi hatırlamayan oydu. Yüzüne baktığımda soğuktan burnu ve yanakları kızarmıştı. Siyah gözleri boşluktaymuş gibi bakarken korkusunu hissettim. Siyah kısa saçları arkaya doğru savrulmuş karmakarışık olmuştu. Gözlerine özlemle baksam da kırgınlığım silinmiyordu. Ona ne olmuştu?

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now