21. Bölüm

110 15 3
                                    

Oy verir missiniz? :)

Bazen insan kalbinin arkasına sığınırdı, bazıları da vardır ki kalplerinin kirlilikleri görünmesin diye kalbini arkasına sığdırır, saklardı. En temizin kalp olarak göründüğü bu dünyada, nasıl oluyordu da en kirlisi de kalp olarak görünüyordu?

Her şeyin sorumlusu kalp midir bilmem, ama herkesin kişiliği kalptedir. O kişi merhametli mi, kötü mü, iyi mi, acımasız mı vesaire vesaire.. Hepsini sorduğumuzda bile cevabı tek bir yerde ararız, o kişinin kalbi siyah mı beyaz mı?

Vance ve Will her daim kalplerinin arkasına sığınabilirdi. Peki ben, ben hangisine naildim? Kalbimin arkasında mıydım, önünde mi? Ben kendimi de bilemezdim, ne de olsa herkes kendi nezihinde aktır. Netice de en kötü bile kendini en iyi görmez mi? Mesela annem kalbi siyah olanlardandı, kalbi arkasında olandı. Kral mı? Vance'nin sözlerinden sonra kuşkusuz annemle aynı guruptaydı. Vicdan, en büyük muhakemeydi ve bu kişiler vicdan muhakemesine mutabık bile değildi.

Vance'nin son sözlerinden sonra bir şok dalgası ile sendelemiş, Will'ın kesilen soluğunu o an çok net duyabilmiştim. Biz üç kişiydik. Biz birbirini tanımadan arkadaşlık kurmaya çalışan üç dosttuk. Biz geçmişin yaralısı üç düşkündük. Biz merhamet bilmeyen ailelerin üç yetimiydik.

Biz her şeydik ve bizi bağlayan aynı kişiler olmamızdı.

Vance'nin sözlerini henüz yutkunamadan, onun itelediği o idam kürsüsü, benim ecelim gibiydi. Sol ayağını kaldırıp arkadan itelemesi, kürsünün devrilerek tok bir ses çıkarması, sağ ayağının boşlukta sallanışı.. O kişi Vance değildi, orada olan üç gözü yaşlı, bedeni yaralı bizdik.

Yaşananlar beni sarsarken, birisi tarafından omuzlarımdan tutularak silkelendim. Gözlerim o kürsüden zorlukla ayrılırken karşımda beni sarsarak bir şeyler söyleyen Will'e zorlukla odaklanabildim.

"Sırası değil lütfen kendine gel Perla! Vance ölecek, hadi!" dediğinde tekrar o tarafa baktığımda telaşlı koşuşmalar, bağıran Kral, ne yapacağını şaşırmış muhafızlar ve kaçışan halkı gördüm. Vance'nin gözlerinin kaydığını ve zor soluk almaya başladığını gördüğümde ise önümdeki Will'ı kenara iterek eteğimi yukarı çektim. Deri kemerle dizimin üst tarafına sabitli ilk hançeri kınından çıkardım ve derin bir nefes aldım.

Yap şunu Perla, onu kurtaracaksın, söz verdin.

Tek gözümü kapatarak urganın geçirildiği demir merkeze baktım, tek bir hamlede en iyi şekilde vuramazsam ip Vance'yi yukarı kaldırıp daha çok boğabilirdi. Tam isabet almam ve demir merkezi öne sürüklemem lazımdı. Yapabilirdim. Hançeri başımın hizasına getirerek kolumu büktüm, derin bir nefes verdim ve fırlattım. Kolum dümdüz olurken hançer merkeze tam isabet vuruldu.

Ve beklediğim sonuç olduğunda daha büyük bir nefes verdim. Merkezin odak noktasına değen hançer ipi gevşeterek öne sürükledi ve Vance'nin dizlerinin üstüne öksürükler eşliğinde düşmesini sağladı. Bunu gören Will hızlıca ona koşarken bacağımdan ikinci hançeri çıkardım ve bu defa tereddüt dahi etmeden fırlattım.

Fırlatılan hançer yine hedeften sapmadı, kimseye rastlamadan olanları anlamaya çalışan Kralın boynunun sağ tarafına hızlıca saplandı. Dudaklarımın kenarı kıvrılırken hemen o köşeden ayrıldım. Muhafızlar deli gibi kralın etrafında dolanıyor, halk çığlık atıyordu. Prense o an gözüm iliştiğinde sadece Vance'ye baktığını gördüm, Krala bir kez olsun bakmıyordu. Vance ve Will'ın yanına vardığımda muhafızların tek odağının Kral olmasına şükrettim.

Bana inanamaz gözlerle bakan Vance'nin önüne gittiğimde onun gibi dizlerimin üzerine çökerek onu kendime çektiğim gibi boynuna sarıldım. Kolları belimi bulduğunda beni daha çok kendine çekerek burnunu saçlarımın arasına bastırdı ve derin bir nefes çekti. Kulağıma doğru sessiz bir şekilde konuştu.

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now