29. Bölüm

73 12 5
                                    

Oy verir misiniz? :)

Küçükken beraber oynayan çocuklardan farkımın ne olduğunu düşünürdüm. Onlar uzakta oyunlar oynarken, o yaşlarına rağmen beni nasıl dışladıklarını, ettikleri hakaretleri nasıl söyleyebildiklerini anlayamazdım. Bu yaşıma rağmen küçüklükte olanları hala unutmuş değildim.

Bir çocuk neden bir diğer çocuğu dışlardı demek çok zor ama buradaki en büyük suçlu, o çocukların beni dışlamasını tembihleyen anne ve babalarıydı. Bana yaklaşan çocuklarını hızla çeken, benimle güzel konuşan olunca çocuğunu azarlayan aileler, buradaki tek suçluydu belki de. Çünkü bir çocuk, başka bir çocuğu bile isteye dışlamazdı.

Çünkü bir çocuk, ailesinden gördüklerinin dışına çıkamazdı.

Belki de benim anneme benzememe nedenim buydu çünkü benden incileri alırken veya beni dövmek için gelmesi dışında, ondan hiçbir şey öğrenmemiştim. O bana büyü öğretmeye çalışırken bile onun aksine kendimi savunmayı öğrenmiştim. Bana hiçbir etik hareket öğretmemiş, nasıl anne olunur göstermemişti. Bu nedenle büyücü değildim, ben farklılıkları olan bir insandım.

Ne eksik, ne fazla. Sadece farklılık.

Bay ve Bayan Lewis'ın öz çocukları olsaydım, belki daha farklı yaşamım olurdu çünkü ben, benim gibi olan bir kadından doğmuş olurdum. Ona göre yaşardım. Ya da Vance bir hizmetiçinin değilde Kraliçe'nin oğlu olsaydı onunla hiç denk gelemeyebilirdim. O Kral olup halkı için çabalarken, ben onun sarayında sadece bir temizlikçi bile olabilirdim. Veya William'ın ailesi, sevgi dolu olsaydı onu hiç tanımayabilirdim. William hırsızlık öğrenmeyebilirdi bu sebeple.

Hayat olasılıklar üzerine kuruluydu ve ben, bunca acıya rağmen bizi birleştiren bu olasılığı seviyordum. Her şeye rağmen hemde.

Bir gün öncesinde Vance'ye küstüğüm için şu an tarladan domatesleri seçerken, kolunda sepetiyle peşimden geliyordu. Aldığım her domatesi sepetine bırakırken bile yüzüne bakmadığım için, kendine söyleniyordu.

Normalde küslüğümüzü uzatmayacaktım çünkü önemli bir konu değildi ama Will'in söylediklerine sinir olunca küs kalmaya karar vermiştim. Çünkü dün, beni kenara itip Will'i kucaklaması üzerine, geçici olarak küsüp tam barışmaya gidecekken, Will'ın "Seni iteledi beni tuttu. Ben o andaki yüz ifadeni sittin sene unutmam Perlacık!" diyerek kahkaha atması sinirlerimi bozmuştu.

"Bak gerçekten o an Will kötü düşecek sandım. Bir şeyolur diye korktum!" Dalındaki domatesi tutup çektim ve sinirle arkamı dönüp ona baktığımda susmuştu. Dolmuş olan sepetine içerisine domatesi sertçe bırakıp yanından geçerek gittim.

Düşseydi bari en azından benimle dalga geçmezdi.

Bugün Will ve Bay Lewis koyunların bakımını yapıyordu, bu yüzden sakin adımlarla ve rahatça ede gidebilirdim çünkü Will dünden beri benimle dalga geçmeyi asla bırakmamıştı. Yetmemiş, Vance'nin yanında da yapmıştı ve Vance onu geceleyin evden atınca beraberinde bende onu atmıştım ve o ikisi, geceyi Bay Lewis'in evinde geçirmişti.

Ve gece, o ses beni yeniden ziyaret etmişti.

Bu yaşıma kadar ilk defa duyduğum bu ses, artık Bayan Lewis'ın de duyduğunu bilince -her birimizin ruhu ayrı biri demişti bu yüzden demek ki bu ruhu sadece ben duyabiliyordum- bu defa korkmamıştım. Evet, ben farklıydım, Bayan Lewis de farklıydı ve bunda bizimle konuşan bu ruhların kesin olarak bir parmağı vardı.

Onları evden attıktan sonra kandili ve mumu yakarak odayı aydınlatmıştım. Yatağıma oturup derin bir nefes verdiğimde, yalnızlığın bana göre olmadığını o an anlamıştım. Bu saatten sonra ne Will olmadan ne de Vance olmadan yapamazdım. Yalnız büyümüş olsam dahi onlar benim yalnızlığım olmuştu ve ben, yalnızlığımı kaybetmek istemiyordum.

DUDAKLARIN KARARACAKOù les histoires vivent. Découvrez maintenant